Kendimi bildim bileli yağmuru severim.
Yağmurdan önceki kasvet sonrasındaki o arınmışlık... Çoğu insan sıcak havaları
sever, yaz gelsin diye dua eder. Bense Mart ayından başlayarak kışın bitmesine
üzülürüm. Çocukken de böyle miydim bilmiyorum ama 20'li yaşların başından
itibaren bu böyle sürüp gitti. Farkettim ki en zor günlerimde hep yağmur vardı.
Ama öyle az buz değil... Bildiğin sağnak. Hayatımın en berbat üç gününü
hatırlıyorum. İlki bir Haziran gecesiydi ki Haziran yağmurları meşhurdur. Boğaz
Köprüsü'nün tam ortası. İkincisi kışın ortası... Herkesi esir alacak karın
öncesinde yağan kurşun yağmurlar... Bir hastane bahçesi... Ocak ayının sonu...
Sonuncusu ki Nisan ayının 22'si... Bahar yağmuru! İşte en artisti buydu.
Kozyatağı E-5 yaya geçiti...
Hal böyle olunca insan "hepsi de
tesadüf" diyemiyor. Ya da ben çok anlam yükledim bilemedim... Tek bildiğim
her yağmur sesini duyduğumda iyi hissederim. Bir yerlerde bir şeyler
temizlenir. Ve sen o yağmurun ardından temiz hissedersin. Tıpkı yazarken olduğu
gibi...
Çok yazdım ben... Günlük tuttum, hatıra
defterlerim oldu... Bir ara küçük küçük hikayeler yazdım. En çok da insanlara
yazdım. O kadar çok insana yazdım ki ben. Konuşmayı da iyi beceririm üstelik.
Ama gerçek şu ki birine bir şeyleri anlatırken daha "mantıkla"
yazarken daha "kalple" ifade ediyorum. Ve her zaman mantıkla haraket
etmek zorunda hisseden bir insan olarak birine yazmak, bir şey yazmak ya da
sadace yazmak çok daha hayati çok daha ben... O yüzden sevgimi, kırgınlığımı,
bazen dertlere derman sözcükleri ve bazen kızgınlığı hep yazarak ifade ettim.
Ama çok kötü bir şey yaptım. Kendim için yazdıklarımı hep yırttım attım. Geriye
dönüp okumak istediğimde aynı şeyleri yaşamamak belki hissetmemek için attım.
Yazdığım hikayeler saçma geldi yırttım... Üstelik hepsi bendim... Elimde bana
ait hiçbir yazı yok. Yolladığım mektuplarda kimbilir sahiplerinin elinde,
başlarına neler geldi... Birine yazmak iyi bir fikirdi ama insanın kendine
yazması cesaretti. Zaten başa bela bir hafıza varken bir de onları kaleme alıp
somutlaştırmak... Yok yok... Cesaret işi!
Ama yazmadan da olmuyor ki kardeşim. Sosyal
medyada mesela. Hele şu son 3-4 aydır yazdım da durdum. Malum memleketin hali
sonra benim halden hale giren hallerim! Sağolsun facebookta 5-10 hayranım(!)
yazılarımı bekler oldular. Yüzlerini güldürüyormuşum çok dua aldım:) Halbuki
bilmiyorlar asıl ben onlara minnettarım... Canım sıkıldıkça yazdım saçmaladım.
Onlar güldükçe yazdıklarımı beğendikçe her karşılaştığımızda beni övdükçe ben
teselli oldum. E malum yazdan beri bir savaştan çıkmış gibiyim.
Peki sen ayağa kalktın mı?
Yaz dostum... Yazdıkça anlayacaksın.Yazmanın
temizlediğini.
Hadsizliğimi bağışlayın ama 2014'te ben de
birşeyler yazmaya karar verdim. Çünkü yazmak olunca işin içinde kalbim varmış.
Ve benim kalbimi tekrar konuşturmam lazım.
Sevgiler,
Gözde