Benim
hayatım 29 Ocak 2004 öncesi ve sonrası olmak üzere ikiye ayrılır… Bir gün
öncesine kadar küçük bir kız çocuğu olan bendenizin, o günden sonra, hayatında hiçbir şey eskisi gibi olmadı. 11 saat
boyunca annesinin ameliyattan çıkmasını bekleyen o küçük kızı üç haftanın
sonunda o hastanenin koridorlarında bıraktım…
Duygu
sömürüsünden oldum olası nefret etmişimdir. Ama hayatımın bu bölümüne bir isim
vermem gerekirse sanırım tam anlamıyla “trajedi” kelimesini seçerdim. Benim kişisel trajedim…!
O güne
kadar ne bir sorumluluk aldığımı hatırlarım ne de annemin yemek yapmadığı bir
akşam sofrasını… Katıla katıla ağlamanın
nasıl bir şey olduğunu o hastanenin yoğun
bakım servisinde öğrendim. Çaresizlikle, annemi ameliyattan çıktıktan sonra gördüğüm
ilk anda tanıştım. Birine minnet borcu duyduğumu hiç hatırlamam… Annemin hayatını
kurtaran doktoru ameliyatın nasıl
geçtiğini anlatırken dinlediğimde hissettiğim tam da buydu! Minnet! Çünkü o an
çok inanmıştım annemin iyileşeceğine… Annemin bir daha eskisi gibi
olamayacağını düşünen “tanıdıklarımız” a rağmen çok inanmıştım ve o doktor ( ki
kendisi tıp literatürüne geçmiş Prof. Dr. Azmi Hamzaoğlu’dur) ,benim için,minnet
duygusu denilen makamın en üst seviyesindeydi artık.
Artık
küçük bir kız çocuğu değildim ve “hayatın gerçeği” denilen o karın ağrısı gelip
beni de bulmuştu.
Artık
küçük bir kız çocuğu değildim ve annem
sadece yatıyordu.
Altı
ay boyunca yattı. Bir gün bile şikayet etmedi. Çünkü annem şikayet etmeyi
bilmezdi. Doğarken nasıl kodlandıysa artık şikayet mekanizması çalışmıyordu.
Hiç isyan etmedi ,her zaman iyi düşündü ve iyi olacağım dedi. Ve iyi oldu… Hem
de bir daha eskisi gibi olamayacağını düşünen “tanıdıklarımız” a rağmen!
Üç
hafta boyunca o hastaneden çıkmadım. Birkaç kere eve gitmek zorunda kalmışlığım
dışında annemin başında bir asker gibi durdum.
Üç
hafta sonra taburcu olduk. Ve ben şükretmeye tam olarak o gün başladım.
Çünkü
annem artık evimizdeydi.
Daha
önce toz bezini elime bile almışlığım yoktu. Altı ay annemle kader arkadaşı
olduk ve ben artık o altı ayın sonunda daha da büyümüştüm.
Herkesin
annesi özeldir, melektir ve en sevilendir. Benim için de geçerli bunlar. Ama
bende öyle bir anne var ki isminin geçtiği ortamda bir şey olur. Anlatılmaz… Bilen bilir.
Pazarcısını değiştirmez, kasabını asla
bırakmaz, kuaförüne sadıktır, ona bir şekilde hizmet eden insanların anacığıdır…
Boyacısından tutun su tesisatçısına haftada bir gelen Sunay Abladan tutun
Apartmanın ve semtimizin muhtarı Satılmış abiye kadar herkesin… “Helal et abla”
hepsinin son sözü olur… Yolda gördüğüne selam verir. Teknoloji
ile arası iyidir, koyu bir Atatürkçü sıkı bir okur yazardır. Ben şahsen, bilmediği bir konuya, söyleyip de
yapamadığı bir işe, uyarıp da haklı çıkmadığı bir meseleye ve içine doğup da yanıldığı bir olaya şahit
olmadım. İyimserliğin kitabını yazabilir, çok güzel motive eder ve hep güzel
olan her şeyi dillendirir. Çünkü içinde kıskançlık, kompleks ve içten pazarlık
gibi kokuşmuş insani zaafları barındırmaz. Yalanı sevmez yalancıyı hiç sevmez. Çocukla
çocuk adamla adam insanla insandır fakat…! Eğer ciddi anlamda kaşınıyorsanız
hiç tavsiye etmem çok pis rencide eder, tersi pistir!
Annem
efsanedir! Bilen bilir.
Allah’ıma
çok şükür bugün annem her işimize koşar, arabasını kullanır, yüzer, pazarına
gider, misafirini aslanlar gibi ağırlar, alışverişini yapar, evimizi mis, üstümüzü
başımızı tertemiz eder. Karnımızı doyurur Üstüne yemek yapan varsa gelsin
buyursun.
Annemin
yemekleri efsanedir. Bilen bilir.
Allah
başımızdan eksik etmesin. Annemin olmadığı bir ev benim için sadece oteldir. Yıllardır
tek anlamadığım böyle bir kadından benim gibi bir manyak nasıl oldu.
Annemle
benim aramdaki ilişki efsanedir! Bilen bilir.
Biraz
eski Gözde tarzı not:
O
kötü günlerde ablam ve ben anneme
yettik. Ablam dışta ben içte birer asker gibi savaştık.
Ablamla
benim ortaklığım efsanedir! Bilen bilir.
Eğitici
Not:
Her
29 Ocak annemin ikinci doğum günü olarak ,bendenizin önderliğinde, kutlanır. Bu
sene on yaşındayız!
29
Ocaklar bizim evde efsanedir! Bilen bilir.
Biliyorum
bunu okuyan bir çok kişi duygulanacak ama ben hayatımın tümünü bu duygularla
geçirdim ve son on yıldır her gün daha da büyüdüm. Bu yazı tanıdığım tüm güzel
annelere gitsin. Haklarınız helal edin efendim.
Tavşanım
sen helal et etmesine de ben senin hakkını iki dünyada da ödeyemem.
Bilen
bilir.
Sevgiler,
Gözde