20 Temmuz 2019 Cumartesi

Son durakta inecek var...



“Bir derviş münacaatında şöyle diyordu: Allahım! İyilere esasen lütuf ve merhamet buyurmuş,onları iyi yaratmışsın.Onun için kötülere merhamet et.”

                                                Sadi,Gülistan

Son yazımın ardından bazı ve aynı kapıya çıkan sorulara maruz kaldım.

Özetle:

Yazdıklarını yapıyor musun?

Diyosunuz...

Hayda... Millet yaptıklarının bedelini ödeyememişken ben yazdıklarımın bedelini ödüyorum iyi mi ? :)  Ben ne yazmışım arkadaş, dönüp bir okusam o da     zor.  Bende  bir huy var eğer yazımı yayınladıysam tekrar okuyamıyorum. Utanıyorum çünkü acayip bir şey :)) “Kendini bir halt sanmaktan”  bir önceki çıkış bu olsa gerek gören de oscar’a aday filmde oynadım da galasında herkesin içinde kendimi izlemekten çekiniyorum sanır!  (Bak Nobel adaylığı ile ilgili bir benzetmem söz konusu bile olamaz farkındasındır.)

Ama bir  istisna yaptım sizler için ve son yazımı tekrar okudum. 

Cevap veriyorum:

Çok güzel yazmışım be! :)))

Bak sana bir şey diyeceğim.  Ruh sağlığı, akıl bütünlüğü ve vicdan&kalp mevcudiyeti  yerinde olan hiç bir insan yapmadığı ya da yapmayacağı  ya da yapamayacağı ya da yapmak istemediği  eylemlerden  bahsetmez. Bu denli samimiyetle , bir kişi bile zaman ayırıp okusun , bir parça dönüşsün diye niyetlenmez üstelik.

Bu bilgiye 30 yaşından önce  sahip olabilseydim şu an belki çok daha az kırılmış olacaktım ve fakat asla bu farkındalığım olmayacaktı. Bu blog bile olmayacaktı. 
Gel de şimdi affetme güzel okuyucu gel de şimdi asıl konuya girme:)

Bak iyi bağladım kabul et , son yazılarımda pek bir bağlama severim. Bir sonraki yazıda Nobel örneği bile verebilecek havam batsın e mi!?:)

Ben sana ne dedim? 
Sabrettin kabul ettin ... şimdi bir ödülü hak ettin!

Affetmek insanın ödülüdür.

Affetmekle ilgili yüzlerce yazı var biliyorum çoğu da gül bahçesinde bülbül misali uzaktan sesi hoş... Hepsini biliyorum. Yapması imkansıza yakın zor  bir şeyi bu kadar gökkuşağı anlatmak ve tavsiye etmek bence de itici. Affedeceğim varsa da affetmem haklısın.

Fakat... Siz de az değilsiniz hani!

Öyle insanlar tanıyorum ki , maruz kaldığı haksızlık/acımasızlık/iftira her neyse başına geldiği aynı tarihte yaşadığı tek güzel anı hatırlamaz. O yıl gittiği tatili, aşık olduğu insanı, iş yerinde aldığı terfiyi ,çok çalıştığı sınavdan geçtiğini, bir hastalıktan kurtulduğunu... Bak bu güzellikleri yazarken bile rahatladım yahu :)))

Yok ama hep o acıyı hatırlarız!
Onca yıl yaptım kendimden biliyorum:) 

Şimdi ben sana soruyorum bu bir yük değildir de nedir?
Bu şekilde hatırlayarak affedemeyeceğiz orası belli.

“Bağışlamak ancak farklı bir biçimde hatırlayarak iyileştirir.Geçmişte olanları değiştiremeyiz ama geçmişin bizi nasıl etkilediğini değiştirebiliriz. Yine de affetmenin bir zamanı vardır. İçimizde çökelmeden bir acı, zorlamayla affedemeyiz. Kalbin bu inkılaba hazır olması lazım.”

      Kemal Sayar, Başı Sınuklar için Kılavuz


O sebepten sana kelebekli affetme cümleleri yazamam.  Bu iş zamana bakar, bu iş iyice yanmana razı...
Ama sen zamanın da bir zamanı olduğunu sakın unutma...
Ama sen sabır ve kabulden geçmiş insansın... 

Çünkü,

Affetmek son durak. 
Affetmek insanın ödülüdür.
Affederek olanları başka bir şekilde hatırlarsın.
Unutan zaten bizden değildir sevgili şaşkın okuyucu...

Ya emeklerinin karşılığını alıp yeni hayatına başlayacaksın ya da hepsi çöpe gidecek kusura bakma.
Mavi var  yeşil var diyorum gel girme o tünele. Tünelden geliyorum, dinle beni.


Affedelim de karşı taraf özür mü diliyor Gözdecan dersiniz şimdi?

İşte burada devreye giren inancımız sanırım. Çünkü cümleye “affetmek Allah’ın işidir” diye başlarsam zaten herkes susmak durumunda kalır.

Kimse benden af dilemesin. 
Ben haşa O’ndan rol çalmaya kalkıyorsam....
Af beklemek biraz arsızlık artık.

Affederek başka bir şekilde hatırlayacaksın sevgili okuyucu. 

Seçim senin... Söz veriyorum olacak...

Peki siz uygulayabiliyor musunuz Gözde Hanım?


Ruh sağlığı, akıl bütünlüğü ve vicdan&kalp mevcudiyeti yerinde olan hiç bir insan yapmadığı ya da yapmayacağı  ya da yapamayacağı ya da yapmak istemediği  eylemlerden  bahsetmez. 

Yapmayacağı ve yapmak istemediği yeterli midir :) 


Zamanla olacak hepimiz iyi olacağız. 

“Kayra, bir gün bana ‘Mutsuzluğuna hiçbir çare aramıyorsun.’ demişti.”

                Hakan Günday, Kinyas ve Kayra


Teşekkürler...















18 Temmuz 2019 Perşembe

Yoldaş mısın?

32 yıl boyunca yaşadığım evden, kendi isteğim dışında , taşınmak zorunda kaldığım gün hayatta hiçbir şeye sıkı sıkıya bağlanmamak gerektiğini anladım. Evet, biliyorum... Biraz geç farkına vardım. Ben hep sonuna kadar gitmek istedim sanırım. Bağlı kalmak bağımlılığa giden yolmuş sadakate değil. Sadakat dediğin elle tutulur değil zaten , kanıtlamak için hayatını sabitlemen gerekmiyor.
Keşke böyle tatsız hadiseler yaşamamıza gerek kalmadan erişebilsek bu bilgilere.
Kalbimiz paramparça olmadan herkesi kendimiz gibi sanmamız gerektiğini doğuştan bilebilsek mesela ya da işler istediğimiz gibi gitmediğinde “kabulun” ne işe yarayacağını anlasak en baştan. “Kabul “ çok güzel bir kelime, niyeti olan için şifa yeni başlayanlar için bir parça eziyet belki ama illa ki olgunluğa giden yolda sabretmenin yanında, yoldaş...
Annem bana “yoldaşım” der,  doğum günümde aradı. “Gözde , yoldaş olmak illa ki aynı yolda yürümek değildir , yoldaş olmak birbirini dinleyebilmek ve aynı hisleri hissetmektir. Acısını almak tatlısını paylaşmaktır sen benim yoldaşımsın..” Bu sene doğum günüm biraz farklıydı, neler kaybettim neler kazandım bir bilseniz. Ya da bunlar bana kalsın, siz bana her haltınızı anlatıyor musunuz yahu?:))  
Öyle herkese “yoldaş” denilmez, aynı yolda yürümek teklif edilmez, eğer o yolu yürümeye başlamışsan  sorumluluk almışsın demektir. Annemin de dediği gibi bir insanı dinlemek! Bir insanı dinlemek sorumluluğu almaktır... 
Sorumluluk almak ailende öğreniliyor ailede başlıyor ve devam ediyor. İster tek çocuk ol istersen beş kardeş sorumluluk almak durumundaysan sorumluluk alıyorsun. Yeter ki işlesinler...
Böyle değerleri insan ailesinde öğreniyor, mesela annen sana doğduğundan bu yana nasıl anlamlar yüklemişse  sen “O” oluyorsun. 
Duydukları küçük bir çocuğa işler, kalır. 
Belki de herkese karşı sorumlu hissetmem bundan kaynaklanıyor. 
Çok şükür , ne güzel bir ailem var ! 
Ablam ve benim ayaklarımız yere sağlam bastı ,hep gerçeğin içinde yaşadık. Annem bize olumlu düşünmeyi, iyi niyetlerde bulunmamızı öğütledi. Yok yahu bana resmen emretti :)) 
Evet ben bu kısmı biraz sınıfın arka sırasında dinlemiş olabilirim:) ve fakat hep kulağımda kaldı... Küçük bir çocuk ne duyarsa  o O’na  işler...

Annem bana yoldaş olmayı anlatmasa, insanları yarı yolda bırakabilirdim mesela...
Ya da kayıtsız şartsız hep beni savunsa, her iletişimimde karşı tarafı duymazdan gelip kendimi hayal dünyasında gezdirebilirdim. Hayal dünyasında hep biricik.. Hep haklı hep mağdur hep ben hep!
Küçükken prenses büyüdüğünde kraliçe diye ortalıkta gezen insanlar ... 
Hiç eleştirilmemişler , kendilerindeki eksik hep “sen özelsin” fikrine devşirilmiş.
Aile çok önemli.
O ailede size verilenler.
Merhamet ve adalet ve sevgi.
Küçükken prens büyüyünce kral diye ortalıkta gezen insanlar.
Sorumluluk almayı bilmeden.
Kalp kırabilirdim mesela...
Annem beni “özelsin” diye büyütmedi “herkese iyi davran” diye büyüttü.
Koca bir hayal balonunda büyüseydim... Kalp kırsaydım hep anlaşılan taraf olmak hep ilgi bekleyen... hep ben ben ben... 

Allah korusun:) 

Tamam tamam kafanı bulandırma. Bu kısmı çok daha keskin ve uzuncana anlatabilirdim. Ama  okuyucunun ilgisini kaybetmemem gerektiğini bilecek kadar uzun zamandır yazıyorum.. 

O yolların sonunda dönecek evin işin ailen seni sevenler var mı ve sen bu insanlara benziyor musun, bu benzerlik sana güzelliklerle döndü mü?

Tamam tamam... Harikayız çok çok anlayışlı okuyucu.

Dur tamam ne diyordum.
Sabır ve kabul. Şimdi kabuldesin ve sabırdasın emin miyiz? Bir sonraki aşamaya geliyorum bak iyice yokla kemerin takılı mı, içecek yiyecek her şey alındı mı? 
Bak geliyorum.

Bağış...
Sen affetmek de diyebilirsin ...
Bak bu yolların sonu affetmeye çıkar.
Ona göre kullan şu arabanı.
Güzel bir  kendin pişir kendin ye mekanı gördüm, orada durup bu konuyu tartışacağız.

Bak hala herkes yaptığıyla mı kalacak diyosun!
Aleyna Tilki’nin dediği gibi “bırakın kazandım zannetsin zavallı” :) 

Hadi hız sınırını aşmadan hadi..

Bu yolların sonu hep yeşil hep mavi...

Sevgimle...


15 Temmuz 2019 Pazartesi

No pain ‘de bir dünya markası ol.

Yazmaya başlamak bir sebeptendir. Yazmaya devam etmek içinse bir nedene ihtiyaç duymasınız. Tıpkı bugün olduğu gibi, bir nedenim yok. İnsan gözünde büyüktükleriyle gerçek anlamda  karşı karşıya kalınca uzunca  düşünüyor tabii. Hiç bitmeyen bir tefekkür hali. Düşünüp düşünüp neye sarılıyorsak o bize merhem işte... 
Tabii bu hal tercih meselesi, hiç düşünmeden  “neden ben?”  kolaycılığına yaslanmak da iş görecektir. Yalnız baştan uyarayım , bu geçici iş görüşün  sonu küslüğe çıkar. Kendine küsersin, etrafındakilere küsersin, Allah’a küsersin.
Zaten  sorduğun soru  baştan yanlış bir de Allah’a trip atmak mı?
Tövbeler olsun...!
Neden hep kolayı seçeriz? 
Neden biz!!? Neden benim başıma geliyor tüm bunlar?? Ben ben ben...
Sıkıntılar beni buldu, bende karar kıldı ve beni sevdi!
Nereden gelir bu özgüven ? Kibir? 
Hepimiz aynı acılardan geçiyoruz. Şükredelim halimize zira  herkes acı içinde diye söylemiyorum takdir edersiniz ki bunları. Hiç bir sıkıntı yok ki bize özel gönderilmiş olsun. Sıkıntı özel değil sıkıntıya verdiğimiz anlamlar ve acıyı yaşama süremiz bize özel. 
Bir karpuzu düşünün. Neredeyse bütünü sudan oluşuyor ama biz karpuzu çatalla yiyebiliyoruz çünkü içindeki lifler suyu tutuyor. Hissettiğimiz “şey” her neyse onu da tutmak bizim elimizde. Yok sayarak değil işte tam karşımdasın diyerek!
Karpuz örneğini anlamadınız gibi bir hisse düştüm şu an. Şeyma Subaşı misali. Bilemedim... 
Arayı açmak iyi olmadı sevgili okuyucu dur şimdi başka bir kanaldan giriyorum konuya.
İnsan mecbur kala kala, kafasına vurula vurula sabır etmeyi öğreniyor. Evet mecburen! Kimse bana kişisel gelişim çığırtkanlığı yapmasın sabretmek zorla yapılan bir eylemdir. Önemli olan sabırla aranı iyi tutmaktır. Sevmediğin bir işi yaparken müzik dinlemek gibi, konuşmak istemediğin  bir konuyu sırıtarak anlatmak belki , hiç bulunmak istemediğin bir ortamda güzel bir anını hatırlayıp gülümsemek ve de. Ama illa ki kullanım kılavuzunu iyi okuyacaksın sabrın. Yoksa ne sonu selamet ne de muradına ermek olur.
Küçük bir çocukken çok sabırsızdım. Büyüdüm ve işler hiç değişmedi. Benim için bir sıkıntı, bir olay , bir şey işte her ne ise ya anında sonuçlanmalı  ya da baştan yaşanmamalıydı . Beklemek cehennemdi. Beklemek, sınavına asla çalışmayacağım bir dersti. Beklemeye dair bildiğim bir halt yoktu, olmazdı, olamazdı.  Oysa hayat bazen insana vazgeçmek , pes etmek, oyunu bitirmek gibi bir lüksü  vermez. Devam edersin, kanar durur sen devam edersin. Sabretmek zorla yapılan bir eylemdir. Sen devam edersin. Sabredersin.
“Bu da geçsin , bir kaç gün kaldı bitiyor, şu ay çıksın önümüz açılacak, şuraya gidelim hele, şu işi de bitirelim dur ..” 
bir baktım ki gayet bekliyorum, ayaklar haşat, eller paramparça , kafa darbeleri çok... Yahu bekliyorum! 
Rocky filmlerini izleyenler bilir. Serinin 4. filminde Rocky Rus rakibiyle tek maç yapıp dostu Apollo’nun intikamını alacaktır.
Eşit şartlar yoktur, eşit fiziksel özellikler yoktur, eşit mücadele hiç yoktur.
Rocky son raunda kadar mücadele eder, son raund gelir çatar. Rocky  Ivan’a “vur der hadi vur !” Filmin sadece o anlarını izleyen biri bu adam kendini öldürtmek istiyor diye düşünür ve fakat adam sadece kazanmak niyetindedir. 
“No pain!”
Film anlatmayı hiç beceremem, filmin sonu mu ?
Kaçıranlar ve tekrar izlemek isteyenler internetten izlesin diyorum:) Filmde şu yazdıklarımın çoğu etten kemiktendir.

Hadi vur!

Beklemeye dair bildiğim bir halt yoktu hani, olmadı ,olmazdı?
“Allah insanı iddiasından vurur..”  diye bir söz okudum geçenlerde, o hesap var say canım okuyucu. Sen say dur ben bekliyorum. 
Düşünüyor insan dediysem bakma, kolay değil beklerken. Belki mecburen ama kolay değil. Düşünüp düşünüp neye sardıysak o ilaç işte...
Yok sayarak kaçamayız sevgili okuyucu, ne varsa çekeceğiz ne yoksa bekleyeceğiz. Başkalarını da görerek, başkalarını da hissederek ve ancak başkalarıyla hep birlikte.
Çünkü sadece sana özel değiller. 
Sen... sen... sen.. 
Yalnız değilsin!
Sen.. sen...
Yok sayma! İşte tam karşımdasın!
Sen..
Ailene sarıl, arkadaşlarına... 
Ruh sağlığı çok önemli. Onunla birlikte vicdanını kaybetmiş insanlar var.
Haline şükret dostum.
Kolay değil , kolay olmayacak o kadar.
Buraya yazıyorum , bak gör kafası karışmış okuyucu.
Fakat önce ruh sağlığı ve vicdan.
Bunlar yoksa boşuna yazarsın boşuna dinlersin boşuna okursun...
Seni üzene beddua etme, zaten cezasını bulmuş gibi duruyor ne dersin?
Geri kalan da sadakamız olsun be canım okuyucum.

Sabretmek zorla yapılan bir eylemdir, beklerken düşün.
Konuşmaya değecek mi? Yazdığın kadar mı?
Bazen çok zor...
Hadi vur!

Sevgiler..

Gözde