25 Mart 2020 Çarşamba

Zayıf Bağlar ve Umut Etmek


Anlatmadan anlaşılmayı beklemek  kibirli bir hal. Muhatabını sevmemek. Hayatına katmamak. Kalbinde bir oda vermemek…

Talep etmeden talepkar olunur mu?

Aklıma nereden geldi bunlar  bilmiyorum, böyle bir giriş yapmak istedim.
Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi bugünler içe dönme günleri değil benim için. Hayatımızın muhasebesini zorla yapamayız. Çünkü içinde bulunduğumuz günler yaptıklarımızın  mecburiyetten beslendiği saatlerle geçiyor.  Mental olarak kendimi hırpalamak yerine  ofis ve ev iş yaparak yoruluyorum. Komik paylaşımları takip ediyorum ,  beni mutlu eden insanlar ile iletişim halindeyim ve  bunu bir kaçış olarak değil tercih olarak görüyorum.  Sorgulamam gerekirken kaçtığım oldu ya da bir meseleyi beynim uyuşuncaya kadar düşündüğüm fazlacadır ... Bu halleri iyi bilirim ve zamanı şimdi değil gibi geliyor bana. İçinde bulunduğumuz sürecin zorluğu ve belirsizliği gayet farkındalığım dahilinde. Umursuyorum. Bu durumu hala ve ısrarla ciddiye almayan insanları da son derece garipsiyorum.  Şimdilik bu noktadayım canım karantinadaki okuyucum.
Sen ne alemdesin?
Umarım, saat başı ev halini paylaşan aşırı “samimi” ünlülerimiz gibi takılmıyorsun instagramda😊 Ah bir de sosyal mesajlar vermiyorlar mı… Bu nasıl bir hastalıktır ki hep göz önünde olabilmek pahasına çabalar…   Böyle zamanlarda samimiyet radarlarım çok hassas. Ünlüler camiasına gülüp geçersin kızıp durusun elbet fakat kendi çekirdek hayatlarımızda durum biraz can sıkıcı ve hala kırılabiliyorsan kalp burkutucu biliyorum.  “Çekirdek hayatlarımız” güzel oldu… bunu sevdim diğer yazılarda da kullanayım. Unutturma.
Hepimiz bir sınavdan geçiyoruz. Küçük çocuklar, gençler, bizler ve yaş almış insanlar. Herkes kendi sınavını veriyor. Belki  bir içe dönüş değil ama neyin ne sebeple olduğuna kafa yormak çok zor olmasa gerek hele inançlı bir insansan. Neye inandığının önemi yok.
Biz bu sınavı verirken hayatımızdaki insanlara daha da yaklaşmış durumdayız bence. Sürekli iletişim halindeyiz ve belki  hep bir aradayız. Peki ya zayıf bağlar? Aslında orada olan ve aslında hiç olmayan insanlar. Ne yalan söyleyeyim (aramızda kalsın) ben birkaç kişiden telefon beklerdim bu zor günlerde.  Can çıkmayınca huy çıkmıyor işte ne yaparsın. Ama aynı huyun güncellemiş hali bana yeni bir şey söyledi:
Sen de Onlar’ı aramadın!
Bunan bir  yıl önce böyle bir cümleyi kur(a)mazdım bile. Ve fakat şimdi son derece açık bir şekilde kendime soruyorum:
Aramasını beklediğin insanları sen neden aramadın?

Zayıf bağlar…
Aramızdaki bağlar örümcek ağından ve karşılıklı.


Anlayacağın karantina terapilerine gelene kadar , bu  tepeye varmak için çokça  içe dönüş egzersizi yaptım şimdi bırak beni de çamaşır suyu ile evi güzelce temizleyeyim. Şu günleri atlatalım o dağlara da çıkarız elbet.


Talep etmeden talepkar olmak.
Anlatmadan anlaşılmayı beklemek. 

Hiçbir şey tesadüf değil.

Aklıma geldi.


“Şu günleri atlatalım da…” derken inanıyorum buna…  Sakın beni  sosyal medya kamu spotçularıyla karıştırmayasın. Şimdilik umut etmek konusunda cepten yiyoruz , inşallah  stoklarımız tükenmeden kurtuluruz bu illetten…



Yazarın tavsiyesi (eksik kalmayayım) :

Tavsiye pazarında bir küçük tezgahım olsun istedim.

-Kendi hayatımızın farkında ve başka hayatların da var olduğunun bilincinde hareket etmek (öncelik)
-Uzun zamandır konuşmadığınız fakat örümcek ağından daha güçlü bağlarınızın olduğu insanlarla iletişim (hediye)
-İnanlar için Kuran’ı Kerim (o nasıl bir kitaptır ki…)
-Kişisel temizliğimizin  dışında ev temizliği (inanılmaz iyi geliyor)
-Vee güzel bir tatlı eşliğinde türk kahvesi (Ah MSA ... kavuşacağız…)


Allah herkesin yardımcısı olsun, şu günleri atlatalım Allah herkesin kalbindekini karşısına çıkarsın diyeceğiz elbet.

Tek başına iyilik bencilliktir.

Online olarak öpüyorum tatlımlar….

Sevgiler…













15 Mart 2020 Pazar

Çünkü illa ki başkalarının yaşam sevinci değer...


Günlerdir  yazasım var ama yazmaya utanıyorum. Felaket üstüne yenisi, dillendikçe de artıyor. Durup bir köşede izlemek en kötü hissettiren zaten,  onca acı varken.
Uzun zamandır duranlar bilir, toplu halde bir  durma  söz konusu ise “şimdi ne olacak, tek başına duramayacak mıyım artık eskisi gibi?” telaşı yerleşir insana. Bu bencillik midir? Bencilliğin bu denli naif olabileceğini düşünmek geçen günlere hainlik olur. İnsan “tek başına” umutsuzluğa kapılırken ya da hüzünle yatıp hüzünle kalkarken iyi de etrafındakilerin bu hali düşündürüyor. Kitleler halinde umutsuzluk! İşte buna hazır değiliz. “Uzun zamandır duranlar” bile!
Çünkü illa ki başkalarının yaşam sevinci değer… Bizimki de bir başkasına…

Tek başına iyilik bencilliktir.
Tek başına ve uzun zamandır durmak ise tercih.

O kadar çok şey oldu ki … İyi düşünmek , birbirimize moral vermek , açık hava, bahçe çimen yetmiyor biliyorum .  Yeni bir yol lazım. Ya da kabul. Bu kabul bizi tek noktaya götürür…
“Bu da geçer ya hu!”

Televizyon, hala okuyanlar için gazete ve tabii ki internet. Her haberden haberdarız. Bize aktarıldığı şekilde! Gözümüzü açtığımızda ilk iş olarak  haber almak istiyoruz. “Ben uyurken neler oldu?”  Yeni kötü bir haber daha.. Sonra bir salgın..  Her kafadan ayrı ses, konunun uzmanı olan   olmayan herkes bir programa  çıkıp tavsiye veriyor. Etraf tavsiyeden geçilmiyor! Benden de bir tavsiye o halde..
Glütensiz unu ve maskeleri hasta insanlara bırakıp önleminizi alın!
Bu karantina günleri  kapsamında en mağdur olan çocuklar… Tatilleri zehir oldu.  Uzaktan eğitim kime ne kadar ulaşacak ve ne kadar yararlı olacak. Sınava giren çocuklar ne yapacak… Bu ülkede televizyonu bile olmayan  3-4 çocuklu aileler var. Çalışan anne ne yapacak? Her iş yerinin kuralı ayrı, vicdanlısı var insafsızı çok… Allah herkesin yardımcısı olsun. Bu zor günleri en kısa zamanda atlatmayı diliyorum.

Uzun zamandır yazasım var dedim  ya, aklımda  yazacaklarım hep dönüp durdu. Şimdi hepsi bir duvar kenarında saklanmış beni izliyor sanki. Öyle bir dönemdeyiz ki hangi konudan dem vursak sakil kalacak. İnsan kendi hayatını, kendi dertlerini ve kaygısını erteliyor bu zamanlarda. Bu erteleyiş “acaba gözümde çok mu büyümüşler…” haline evrilebilir. Bu da şerrin bir hayrıdır  elbet. 
Dünyada çok büyük acılar var…. Kafamda dönüp durdu…

“Dünyada çok büyük acılar var”

Kimisi bu acıların onu teğet geçmesine şükreder ben ve benim gibiler için durum farklıdır. Üzüldüğüm her şey için utanıyorum artık. Kendimle çok ilgiliymişim gibi geliyor. Üzüldüğüm şey üzülmeye “değer” olsa bile , ilerideki izlerini şimdiden kestirebilmek olası hatta … Olanların olmuş kalması gerekiyor artık hepimiz için. Bir durup düşünmek gerekiyor. Belki de çok büyüttük. Belki de çok büyütüyoruz.
Belki de çok daha iyi bir insan olabiliriz.

Önleminizi alın!

El yıkamayı tavsiye eden hiç kimse tevekkül etmenizi öğütlemeyecek. Bunun öğretilen bir şey olduğuna inanmıyorum. Bu bir çağrıdır, uyan arkasından gider.

Son olarak…

Sevdiğim birinin bir sözü vardır. “Cahille sohbeti kestim, artık kendimle konuşmuyorum”
Bu çok büyük bir nefis terbiyesi biliyorum ama hiç değilse kendimle gevezelik yapmamaya niyetliyim bu aralar.. Evlatları neden bilinmez bir sonuçtan şehit olan anneler ya da  depremde babasını kaybeden  çocuk aklımıza gelince bunu yapmalıyız belki.

Tüm bu kargaşa bitiğinde ellerimiz yıkamaya ve gözümüzde büyüttüklerimizi   törpülemeye devam ederiz umarım.  Belki de kendimizle yeterince konuştuk… Şimdi tüm dünyayı dinleme zamanı.

Sevgiler,