Anlatmadan anlaşılmayı beklemek kibirli bir hal. Muhatabını sevmemek. Hayatına
katmamak. Kalbinde bir oda vermemek…
Talep etmeden talepkar olunur mu?
Aklıma nereden geldi bunlar bilmiyorum, böyle bir giriş yapmak istedim.
Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi bugünler içe dönme
günleri değil benim için. Hayatımızın muhasebesini zorla yapamayız. Çünkü
içinde bulunduğumuz günler yaptıklarımızın
mecburiyetten beslendiği saatlerle geçiyor. Mental olarak kendimi hırpalamak yerine ofis ve ev iş yaparak yoruluyorum. Komik paylaşımları
takip ediyorum , beni mutlu eden
insanlar ile iletişim halindeyim ve bunu
bir kaçış olarak değil tercih olarak görüyorum. Sorgulamam gerekirken kaçtığım oldu ya da bir
meseleyi beynim uyuşuncaya kadar düşündüğüm fazlacadır ... Bu halleri iyi
bilirim ve zamanı şimdi değil gibi geliyor bana. İçinde bulunduğumuz sürecin
zorluğu ve belirsizliği gayet farkındalığım dahilinde. Umursuyorum. Bu durumu
hala ve ısrarla ciddiye almayan insanları da son derece garipsiyorum. Şimdilik bu noktadayım canım karantinadaki
okuyucum.
Sen ne alemdesin?
Umarım, saat başı ev halini paylaşan aşırı “samimi”
ünlülerimiz gibi takılmıyorsun instagramda😊 Ah bir de sosyal mesajlar vermiyorlar mı… Bu
nasıl bir hastalıktır ki hep göz önünde olabilmek pahasına çabalar… Böyle zamanlarda samimiyet radarlarım çok
hassas. Ünlüler camiasına gülüp geçersin kızıp durusun elbet fakat kendi
çekirdek hayatlarımızda durum biraz can sıkıcı ve hala kırılabiliyorsan kalp
burkutucu biliyorum. “Çekirdek
hayatlarımız” güzel oldu… bunu sevdim diğer yazılarda da kullanayım. Unutturma.
Hepimiz bir sınavdan geçiyoruz. Küçük çocuklar, gençler,
bizler ve yaş almış insanlar. Herkes kendi sınavını veriyor. Belki bir içe dönüş değil ama neyin ne sebeple
olduğuna kafa yormak çok zor olmasa gerek hele inançlı bir insansan. Neye
inandığının önemi yok.
Biz bu sınavı verirken hayatımızdaki insanlara daha da yaklaşmış
durumdayız bence. Sürekli iletişim halindeyiz ve belki hep bir aradayız. Peki ya zayıf bağlar?
Aslında orada olan ve aslında hiç olmayan insanlar. Ne yalan söyleyeyim
(aramızda kalsın) ben birkaç kişiden telefon beklerdim bu zor günlerde. Can çıkmayınca huy çıkmıyor işte ne yaparsın.
Ama aynı huyun güncellemiş hali bana yeni bir şey söyledi:
Sen de Onlar’ı aramadın!
Bunan bir yıl önce
böyle bir cümleyi kur(a)mazdım bile. Ve fakat şimdi son derece açık bir şekilde
kendime soruyorum:
Aramasını beklediğin insanları sen neden aramadın?
Zayıf bağlar…
Aramızdaki bağlar örümcek ağından ve karşılıklı.
Anlayacağın karantina terapilerine gelene kadar , bu tepeye varmak için çokça içe dönüş egzersizi yaptım şimdi bırak beni de
çamaşır suyu ile evi güzelce temizleyeyim. Şu günleri atlatalım o dağlara da
çıkarız elbet.
Talep etmeden talepkar olmak.
Anlatmadan anlaşılmayı beklemek.
Hiçbir şey tesadüf değil.
Aklıma geldi.
“Şu günleri atlatalım da…” derken inanıyorum buna… Sakın beni
sosyal medya kamu spotçularıyla karıştırmayasın. Şimdilik umut etmek
konusunda cepten yiyoruz , inşallah
stoklarımız tükenmeden kurtuluruz bu illetten…
Yazarın tavsiyesi (eksik kalmayayım) :
Tavsiye pazarında bir küçük tezgahım olsun istedim.
-Kendi hayatımızın farkında ve başka hayatların da var
olduğunun bilincinde hareket etmek (öncelik)
-Uzun zamandır konuşmadığınız fakat örümcek ağından daha güçlü
bağlarınızın olduğu insanlarla iletişim (hediye)
-İnanlar için Kuran’ı Kerim (o nasıl bir kitaptır ki…)
-Kişisel temizliğimizin dışında ev temizliği (inanılmaz
iyi geliyor)
-Vee güzel bir tatlı eşliğinde türk kahvesi (Ah MSA ...
kavuşacağız…)
Allah herkesin yardımcısı olsun, şu günleri atlatalım
Allah herkesin kalbindekini karşısına çıkarsın diyeceğiz elbet.
Tek başına iyilik bencilliktir.
Online olarak öpüyorum tatlımlar….
Sevgiler…