29 Nisan 2014 Salı

Meraklı İnsanlar

Kediyi merak mı öldürür bilmiyorum ama beni meraklı insanların ölümüne rahatsız ettiği bir gerçek.
Bu nasıl engellenemez bir öğrenme isteğidir ki karşı tarafın özeline  pat küt dalarsın? Bu nasıl bir hadsizliktir ki üstüne elzemmiş değilmiş düşünmeden her türlü soruyu sorma hakkını kendinde görürsün?
Yazarken bile sinirleniyor insan haksız mıyım?
“Ne kadar  maaş alıyorsun? Tatilde ne yapacaksın? Bu akşam ne işin var ki bizimle gelmiyorsun? Dün akşam neredeydin? Bu elbiseye kaç para verdin? Ne zaman evleneceksin? Evlilik nasıl gidiyor? Ne zaman çocuk yapacaksın? Çocuk yapacaksan kaç tane yapacaksın? Kocanla aran nasıl? Sevgilin var mı? Varsa kimlerden yoksa neden? Bu eve kaç para kira ödüyorsun? İşten neden ayrıldın? Yeni işi nasıl buldun? Neden çalışmıyorsun? Neden böyle dedin? Neden bunu yazdın? yok nereye baktın yok kime ne söyledin?”
Şiştiniz değil mi?
İnanın bunlar en basitleri.
Bu hadsizler daha da ileri giderler. Sordukları konu belki senin en dokunulmazındır, değil bahsetmek aklına getirilmesi bile canını sıkıyordur. Ama yok! Onun merakı giderilsin gerisi kimin umurunda!

Bilen bilir, biz yani annem babam ablam ve ben kendi kabuğumuzun dışında yaşamaktan hoşlanmayız. Ketumuzdur. İnsanlara soru sormayız. Yakınlarımız zaten bilmemiz gerekeni bize anlatır,biliriz. Anlattıkları mezara kadar bizledir. Gerisi bizi ilgilendirmez.
Ben böyle bir ailede büyüdüm. Arkadaşlarıma da hep böyle yaklaştım. Hiç didiklemedim hayatlarını hiç sorgulamadım. Ve inanır mısınız hepsi de bana anlatır. Kimsenin bilmediği şeyleri ben bilirim. Çünkü soru sormayan iyi dinleyicidir çünkü kurcalamayan sıkı sır saklar.
Kimseye sormadım. Anlatmak istedikleri kadarını anlattılar. Gerisi zaten beni ilgilendirmezdi.
Gel gelelim insanları kurcalamamak ne kadar elimdeyse beni didiklemeleri de o kadar benim dışımda gelişti.
Halbuki kaçırdıkları çok önemli bir nokta vardı;
Eğer ben sana bir şey sormuyorsam sen de bana sorma. Kural basit.
Tabii bu son dediğim bu tipler için geçerli bir kural, yoksa bana kimse soru sormasın diye özel olarak insanlara soru sormamışlığım yok. Gerçekten merak etmiyorum.
Çünkü zaten yakın hissettiğim insan bana anlatır anlatmıyorsa da özelidir biliyorum.

İnsanların hayatlarını bu kadar merak etmeyin. Kendi hayatınıza bakın. Biliyorum çok boş vaktiniz var. Mesela çıkın dağ bayır yürüyün kafanızı dağıtın iyi gelir. Ama insanları rahat bırakın.
Çünkü kimsenin özeli sizi ilgilendirmez.
Size sorulmasını istemediğiniz  soruyu başka birine sormayın.
Hiç değilse buradan başlayın.
Pek umudum yok sizler için ama neyse,


Not:
Canım okuyucum, şu sıralar böyle birkaç hadsize denk gelince aklıma bu yazıyı  yazmak geldi. Yine rencideli bir yazı oldu ama okurken hak verdiniz biliyorum.

Sevgiler,

Gözde

28 Nisan 2014 Pazartesi

Çok hassas olmayacaksın bu hayatta.

Çok hassas olmayacaksın bu hayatta…
Köşene çekilir izlersin. Dahil olmak gelmez içinden, bilirsin sonunda yalnızsın.
Hayal kurmamaya özen gösterirsin,  bilirsin sonunda kırgın.
Çok hassas olmayacaksın bu hayatta…
Ya saçından çıkar acısı ya cildinden. Bir bakmışsın  organlarına kadar ulaşmış.
Çok hassas olmayacaksın bu hayatta…
Ne yaşanırsa yaşansın sonunda en çok ağlayan sen olacaksın. Herkes unutacak elbet ama sen hep hatırlayacaksın. Çünkü hafızanı besleyecek hassasiyetin.  Hafızanı belki kinini…
Çok hassas olmayacaksın bu hayatta…
Hep bir derdin olacak. Hep tedirgin, her an yeni bir şey beklercesine tetikte. Sıradakini bekleyeceksin.
Çok hassas olmayacaksın bu hayatta…
Sadece kendinle bitse iş anladık da başkalarını da saracaksın kafaya. Onların derdi de gerecek seni. Hiçbir zaman kafasını çevirip gidenlerden olmayacaksın. Hep bir telaşın olacak, yardım edebilmenin telaşı.
Çok hassas olmayacaksın bu hayatta…
Ya geçmişten gelir acısı ya geleceğinden çıkar. Bir bakmışsın bugününe kadar ulaşmış.

Yani özetle,
Çok hassas olmayacaksın bu hayatta.
Yürüyüp gidenlerden olacaksın.
Bak o zaman nasıl da yürür gemin.

Yürür elbet de,
Şimdi bize sor bir hele… Seçebilme  şansın olsaydı benim gibi olmak ister miydin diye?
Güleriz sana  uzaktan.
Kıyıdan.
Dahil olmak gelmez içimizden.


Not:

Sen de mi şair oldun Gözde der gibisiniz biliyorum. Ama değişik bir şeyler yapıp sizi kendime iyice bağlamam lazım sevgili okuyucularım…: )
 Şaka bir yana,  7 yıldır benimle takılan ürtikerimin kısa bir aradan sonra, tekrar hortlamasıyla aklıma geldi böyle bir şey yazmak. “Ya saçından çıkar ya cildinden acısı” sözü alıntıdır. Yıllar içinde gittiğim bilmem kaçıncı doktorlardan biri söylemişti bunu bana. Başka bir tanesi de “sen bence hiç aşık olma” demişti : )) Yemin ederim doktorun bile çatlağı buluyor beni.
Çok hassas olmayacaksın bu hayatta sevgili okuyucum.
Mesela bu yazıyı okuduktan sonra gülüp geçeceksin….
Not:
Gülüp geçen olursa kırılırım malum hassas bir kızım ben.

İyi olun, iyi haftalar olsun.

Sevgiler,

Gözde






24 Nisan 2014 Perşembe

Röportaj

Ünlülerle yapılan röportajlar vardır ya. Hep özenmişimdir. Keşke benimle de röportaj yapsalar.
İyi de kim ne yapsın benimle röportajıJ Ya da hadi yaptı diyelim kim neden okusunJ
Ben de kendi şahsi bizzat öz bloğumda, kendi kişisel röportajımı yaparım arkadaş!

Karşınızda dünyaca ünlü blogger Gözde Dalkılıçlar’ın beklenen röportajı.
Buyurun…      


Blog açma fikri aklınıza nereden geldi. Yazmaya karşı ilginiz hep var mıydı?

Kendimi bildim bileli yazarak daha iyi anlattım derdimi. Konuşmak çoğu zaman zor geldi. Ben de yazdım. Anneme yazdım, arkadaşlarıma yazdım, çocukluk aşkıma yazdım. Hatta patronuma yazmışlığım bile var. Ben duygularını çok belli eden bir tipim, mimiklerimi de çok etkin kullanırım. Konuşarak iletişim kurarken bu durum bazen sıkıntı yaratabiliyor. Yazarken rahatım.
Yazmaya olan bu merakım blog açmama etken oldu elbet ama zamanlama meselesi de önemliydi. Yeni bir hayat kurma arifesindeydim ve oldukça bol vaktim ve biriktirmişliğim vardı.

Yazılarınızda yaşadığınız olayları anlatmak, tavsiyelerde bulunmak yerine daha çok insana ait duygular üzerinden gidiyorsunuz. Özellikle de sevgi ve merhamet… Bunun özel bir nedeni var mı?

İnsanlar benim yaşadıklarımı ne yapsın Allah aşkına. Bugün şunu yaptım, yarın buraya gideceğim. Şu mağazada indirim var bu yemek güzel. Bu kitabı tavsiye ederim… Ben hangi sıfatla bunu yaparım ki zaten…
Açıkçası kendim okurken sıkılacağım hiçbir şeyi yazmıyorum. İnsana ait duygulara gelince , bu blog sevgi üzerine kurulu. Belli bir gidişatı var.  Çok insani.  Ve kesinlikle kendi hayatım üzerinden gitmeyi hak etmiyor. Çünkü okuyan insanlar bir sonraki yazımı “acaba içinde kendimle ilgili ne bulacağım” diye sorarak bekliyor.
Özel hayatımdan kesitler versem bunu yakalayamazdım. Kaldı ki sosyal medyayı aktif kullansam da ketum biriyimdir. Yazdıklarımdan beni çözemezsiniz. Yazdıklarımdan benimle ilgili sonuçlara varanlar fena halde yanılıyor.

Nasıl yani… Yazdıklarınızdan kendinizi soyutluyor musunuz?

Hayır tabii ki! Blog üzerinden konuşmam gerekirse orada yazılanlar benim duygularıma tercüman oluyor elbet. Ama siz kalkıp herhangi bir  yazımı okuduktan sonra “demek ki bu kız bunu yaşadı da böyle yazıyor, şunu demek istiyor” diye bilmeden yorum yaparsanız yanlış olur. Çünkü yaşadığım hiçbir şeyi bulamazsınız blogta.

Ama kendinizle ilgili yazılarınız da var. Mesela annenizle ilgili olan yazı oldukça ilgi gördü…

Evet birkaç yazım var ki hayatıma ait izler taşır. Annemle ilgili yazdığım yazı çok etkiledi insanları. O kadar çok ve beklemediğim insanlardan geri dönüş aldım ki. Terakki ve ananeme yazdığım yazılar için de geçerli bu…  Bu üçünün yeri ayrı. Okuyanlarda da öyle.
Annem benim her şeyim, hayatımın en mutlu yıllarını Terakki’de geçirdim ve ananemin duaları sayesinde işlerim düz gidiyor. Bana ait blogta Onlar’ın olmaması imkansızdı.

Peki kendinizle ilgili yazıların devamı gelecek mi? Aklınızda olan konu var mı?

İnanır mısınız bu sorunun yanıtını ben de bilmiyorum. Son zamanlarda yazma ile ilgili bir tıkanıklık içindeyim. En iyisi akışına bırakmak. Bekleyip görelim.

Evet bir de bu konu var. Son zamanlarda çok belirttiniz bu durumu. Yazılara bir son vermek niyetinde olabilir misiniz?

Öyle bir niyetim hiç olmadı. Sadece bloğa başladığım şartlar ve ruh haliyle şu anki durumum oldukça farklı.  Bir de çalışmaya başladıktan sonra zamanım  kısıtlı açıkçası. Ama bunlar yazmayı tamamen bitirmeye neden olamaz.  İnsan kendine iyi gelen şeyi bırakmaz.

Çalışmaktan söz açılmışken. Yeni işiniz nasıl? Bahsetmekten pek  hoşlanmıyorsunuz sanırım?

Sürekli dillendirilen şeyler bana zarar verdi.  Bence bazı şeyler hiç konuşulmamalı. Bunu yeni yeni öğreniyorum. Yeni işim de bunlara dahil. Ama şu kadarını söyleyebilirim (ki hep söylüyorum) çok güzel bir işim var ve  şu an çok memnunum. Allah size sıkıntıyı yaşatıyor ki sonradan gelecek güzellikleri hak edin diye. Buna artık daha da çok inanıyorum ve sıkıntı yaptığım çoğu duruma farklı gözle bakıyorum. Elbet her şey geçer. Herkes hak ettiğini bulur.

Son olarak… Okuyucunuza iletmek istedikleriniz vardır elbet…

Olmaz mı! Ben ilk blog açtığımda sadece kendim okurum sanmıştım. Şu an beni seven bir çok yakınım,arkadaşım takipçim. Hatta tanımadığım insanlar bile var okuyanlar arasında. İnsan tanımadığı bir kızın yazdıklarını neden okusun? İşte bu soru çok mühim. Demek ki iyi bir şey yapıyorum ben. Başta kendim için. O yüzden herkese çok teşekkür ederim. Hep söylüyorum haklarını helal etsinler.



Soru Cevap…


Issız adaya gitseniz yanınıza alacağınız tek şey
Cep telefonu!
Hayatınızın filmi
Notting Hill
Hayatınızın Kitabı
Kinyas ve Kayra
En büyük korkunuz
Annemi kaybetmek
En sevdiğiniz gün
Cuma
Uğurlu sayınız
5
Sizi anlatan, en belirgin huyunuz
Karamsarlık
Manyak mısınız?
Sanırım çünkü şu an kendi kendime yaptığım röportajın sonuna gelmiş bulunmaktayım.








Kabul edin iyi fikirdiJ

İyi olun…


Sevgiler…









11 Nisan 2014 Cuma

Çok bilen az sever.

Sokrates “Bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir” demiş.
Bizlerse her şeyi bildiğimizi iddia ederiz.  
Bazıları hele… Bir kibir bir cool haller… Sorsan,  hayata dair en basit duyguyu iki kelime ile ifade edemez ama kalkar işini gücünü anlatır. Okuduğu okullarla övünür, tanıdığı insanlarla hava atar. Entelektüeldir…   Sevdiği  yazarlar belli, gittiği mekanlar aynı, yediği yemek kaloride hafif pahada ağırdır. .. Yaptığı meslek adından önce gelir, kendini tanıtırken adını söylemeyi unutur. Sorsan hayata dair en önemli anları iki kelime ile anlatamaz ama kalkar cv’sini  anlatır...  Çünkü O’nun için önemli olan ,herkesin, O’nun  her şeyi bildiğini, onaylamasıdır. Övülmektir hayatta tutan O’nu halk tabiri ile poh pohlanmaktır. Bu arada “halk tabirini” sevmez çünkü  söylediği her cümlenin içine illa ki yabancı birkaç  sözcük sıkıştırıverir.  
Bir lisan bir insan.  Bir kibir hiç insan.
Yeri gelmişken bu konuyla paralel sayılır,bu aralar sosyal medyadaki çok bilmişlerden bıkmış durumdayım. Klavyeyi eline alan ahkam kesiyor, ders veriyor. Uyarılar havada uçuşuyor, bir ders vermeler… Bir baş öğretmen havaları… Havanız kime gerçekten bilmiyorum. Ama bize sökmüyor. Çünkü senin bildiğini biz de yaşıyoruz.  Ve çünkü karşındaki de en az senin kadar (hatta belki senden de çok ) akıllıdır.
Şimdi sakin ol ve elindeki cv’yi  usulca yere bırak.
Çünkü dünya üzerindeki  hiçbir mükemmel cv seni insanlık kariyerinde en üst noktaya taşımaz.
Kibrin kime?
Kompleksin niye?
Maksat sadece  küçümsemekse,  benden daha üstün olduğunu söyleyerek seni ego dağının tepesine çıkartabilirim istersen ama bil ki o tepede yalnız takılmak zorunda kalacaksın.
Çünkü bizler nehrin kıyısında piknik yapıyor olacağız.

Eğer gelmek istersen fazladan haşlanmış yumurtamız ve kuru köftemiz mevcut.

Güzel cv  ile sana  mutluluklar.  

Gözde











4 Nisan 2014 Cuma

Beklemekten istifa etmek.

Ramazanda pide, markette kasa, vapur çıkışı dolmuş, havaalanında bagaj (ki en uyuz olduğum), bankada gişe kuyruğu…
Hepsinde beklersin. Ama illa ki o pideyi alır, markette ödemeni yaparsın .  Dolmuşuna  biner, bagajına kavuşursun ve faturanı ödersin.
Hepsinde beklersin evet ama sonunda beklediğine değer.
Peki ya beklemene rağmen gelmeyen insan, gerçekleşmeyen olay, gidilemeyen yol,  duymadığın söz ya da en beteri kuramadığın hayat, bir türlü yolunda gitmeyen işler ve değişmeyen şansın ne olacak?
Ben sana söyleyeyim.
Hatayı en başta yaptın. Olmayacağını bile bile kendini kandırdın.
Beklemenin rahatlığına kendini kaptırdın. Beklemenin sana vaad ettikleri işine geldi.
Peki sana soruyorum.
Tek soru.
Sen ne yaptın?
Beklemek dışında ne yaptın?
Sana bir şey söyleyeyim mi…
Yapsan da olmayacaktı.
Hiç değilse bu sıralar, beni,  başka türlüsüne inandıramazsın.

Sonucunu az çok tahmin ettiğin şeyi beklemezsin. Bu eylem “kendini kandırmaktır”
Pek mutluysan şayet,
Devam et.

Ben yokum.


Not:
Ne berbat bir hafta geçirdik. Ülkemiz çok güzel ama içindekiler içine etmekte “usta”.  Umarım iyi olur. Açıkçası başka bir temennide bulunamıyorum.
İyi bir hafta sonu geçirin. Geçen hafta sonu çok yıprandık.
İyi olun.
İyi olacak diyemiyorum,
Hiç değilse bu sıralar, beni,  başka türlüsüne inandıramazsınız.

Gripin-Gül Güzeli Akustik… Dinlesenize bir ara…


Sevgiler,

Gözde