18 Mart 2015 Çarşamba

samimiyet ve tek soru "Nasılsın?"


Samimiyet:  İçten olma durumu.

Türk Dil Kurumu kesip atmış. Kısa kesmiş yani uzatmamış.  Son günlerdeki  imajı malum, “müsait” bir anda bunu da ele alırız ama şimdi konu başka.

Bir insanla göz göze geldiğiniz an,  hakkında fark edeceğiniz ilk şey “samimi” olup olmadığıdır. Bana göre,  insanoğlu ilk karşılaşmada gıcık bir izlenim verse dahi, bu halde bile, samimi olmalı. Gıcıklığın samimiyeti! Valla havalı oldu!

“Gıcık adam samimi mi olurmuş?”  dediniz duydum!  Siz hiç yapmacık içtenlere maruz kalmadınız anladım!! Yapmacık içten!  Yok valla bu daha havalı oldu…

 

En kötüsü de samimiyetsizliğe maruz kalmak.

“Aman sende Gözde…!  Biz nelere mecbur bırakılıyoruz bu dediğin ne ki!”  demeyin. Siz prosedür gereği sizinle iletişim kuran bir insanla aynı ortamda bulunmak  ister misiniz? Ya da yüzünde kocaman ,  anlamsız bir sırıtmayla sizi dinleyen birine bir şey anlatmak hoşunuza gider mi?

Daha da ileri gideyim…  Bırakın sevmeyi size biraz bile değer vermediğini bildiğiniz bir insan yanınızda kalsa ne hissedersiniz?  Sevgisinde samimi olmayan…  Varlığı samimi olmayan… Ama yanınızda olan…

Ne hissedersiniz?

Ben söyleyeyim.

Değersiz.

“değersizlik”  insanı  günden güne öldürür. Önce kendine güveni ölür sonra kendine sevgisi. Bir gün bir bakmış yaşarken cenazesini kaldırmışlar.

Değer mi?

Verdiğiniz sevgiye  göre değişir.

Aldığınız samimiyet ölçüsünde artar.

 

Hiç değilse kendinize olan “ilginiz”

 

Şu sıralar sadece gözlem yapmaktayım.

“ İnsanın insana   ettikleri” adlı gözlem çalışması. İnsanın kendisiyle uğraşmaktan uzaklaşma çabası da diyebiliriz.

Tavsiye ederim.

 



Değerli Not:

“Nasılsın?”  sorusu  dünya üzerindeki en kısa fakat en  değerli sorudur. Bu sebepten ki  bir insanın nasıl olduğunu O'na verdiğiniz değer (daha doğrusu vermediğiniz) dışındaki herhangi bir sebepten , laf olsun diye sorarsanız  o soru muhatabına batar.

Önce kulağına… Sonra kalbine…

 

Hatırda bile samimiyetsizsin,

Kişi senden ne beklesin…

 

Değer mi?

Okuduğunuzdan anladığınıza göre değişir…

 

Sevgiler.

 

Gözde

5 Mart 2015 Perşembe

saymakla zaman kaybetme


Saydığın  kaç“adet”ise o kadar makbuldür dediler…

İnanmadım.

Beş kere arayıp on kere gidersen vefalı, yüz lira kazanıp bir o kadar harcarsan zengin…Beş yüz kitap okuyup sayfalarca yazarsan bilgili, bin film izleyip yirmi ülke gezersen ufku geniş…

Takdir edersiniz (ki edin) hiç susmazlar.

Tahmin edersiniz (ki edin) hiç aldırmadım.

 

Hadi bunları geçtik diyelim, insanoğlu özgeçmişi ile kibirlenmeye meyillidir malum, peki ya duygular? En beteri duygularla ilgili hesaplamalar…

Cümle bile eğrelti durdu. “hesap ile “duygu” aynı cümlede olur mu?

Bence insanlar yaptıklarını kalem kalem hesap edeceklerine ,  hissettirdiklerinin çetelesini tutmalı. Çünkü aslolan  kaç adet olduğu değil nasıl yapıldığıdır.

misal ben,

öyle vıcık vıcık iletişimlerden nefret ederim. Her gün gördüğüm insanı şapur şupur öpmem örneğin,  yapmacık sevgi kelimelerinden haz etmem mesela ,samimi olmadığım insanla mesafem vardır, sürekli aramam insanları, rahatsız etmek istemem… ay çok fenayım evet kabul.

Ama bir insanın hatırını laf olsun diye sormam orası net.

Birini seviyorsam da muhtemelen seviyorumdur.

 

Yani lafın kısası yapacaksan tam yap güzel kardeşim de bırak başkaları takdir eder. Sen sayı saymaktan vazgeç hele.

Çünkü aslolan kaç kitap okuduğun değil hayatının kitabının hangisi olduğudur.

 

Sevgiler.

29 Ocak 2015 Perşembe

42 beden ama tedavi oluyor.


Geçenlerde bir radyo programında, akıllara zarar, kulaklara eziyet bir konuşmaya şahit oldum.  Maalesef iki hemcinsim tarafından gerçekleşen bu dialog beni çok rahatsız etti.

Programın konuk sanatçısı radyo programcısına verdiği kilolardan bahsederken  “ düşünebiliyor musun, bir ara 42 hatta 44 bedene kadar çıkmıştım “ gibilerinden bir şey söyledi.  Söyledi söylemesine de, bunu öyle hayretler içinde  ve utanmış bir ses  tonuyla anlatıyordu ki... Tam ben “yahu sanki yüz kızartıcı suç işlediğinden bahsediyor ” diye düşünürken, düşüncem program sunucusunun çıkarttığı efektlerle bölündü. “çüş be insan o bedende olur mu? Olacak iş değil kulaklarıma inanamıyorum, rezilsin!!”

Tepkinin tam meali  buydu.

Yahu ne oluyoruz? 44 beden olmak ne ara suç oldu? 42 beden giymek hangi ara bu kadar utanılacak bir durum haline geldi?

Çok rahatsız oldum evet! Alım var alındım mı? Valla ona da evet! Ama beni bilen bilir, hep dilimdedir zayıf olmadığım, ufak tefek olmak istediğim. E ama değilim… 42 bedenim. Zayıflasam bile ancak 40 bedenim. Bendeki kemik yapısıyla 38’i zorlarsın kardeşim, 36’yı da rüyanda giyersin.

Peki ben buradan radyo programcısı bayana sesleniyorum. Ben ne yapayım?

Mahkeme kararıyla kemiklerimi mi aldırayım? Kalıbımı mı küçülteyim ameliyatla hele bana söyleyin bir! Beni baştan mı yaratsın Allah yani nedir?

42 beden olmak neden bu kadar şaşırtıcıdır bir kadın için? Herkes 34 beden olmak zorunda mıdır? Bunu karşı cinsten biri yapsa konu edemem illa ki, ne o gözle bakabilirim ne de o kadar şekilciyim ama bir kadının bu kafada olması ve hayatını sadece görselliği ile idame ettirmesi   rahatsız edici.  Hele kadın olmanın çok zor olduğu bu ülkede…  Moral bozucu.

Etrafımda hep zeki kadınlar var çok şükür ama nasıl bir fanustaysam artık çoğunluğun bunlardan ibaret olduğunu kabul etmek zor geliyor.

 

Bu arada,  az önce “mahkeme kararıyla kemiklerimi mi aldırayım” dedim?   Kabul kötüydü… Ama siz bir de 44 bedene çıktığı için neredeyse halktan özür dileyecek “sanatçının “ bambaşka biri olma durumunu “360 derece” dönmesine  bağladığı anlara şahit olsaydınız!

İşte o an. Kulaklıkları çıkarttığım ana tekabül eder.

Yordun beni kadın. Keşke 44 beden ama daha zeki kalabilsen.

 

Bir kadın şekilci olmamalı.

En büyük silahınız insanlığınızdır. Ama  ekstraya ihtiyacı varsa bir kadının zekasını kullanması isabet olur.

Sosyal medyada/ gerçek hayatta dudaklarını öne çıkararak poz vermeyi  ve vücudunu sergilemeyi dünyanın en önemli hadisesi zannedip,  zavallı /yalnız karşı cinslerinin aptal beğenilerinden ileri gidemediklerinin farkında olmayan tipler yüzünden yeterince aşağılanıyor bizim cinsimiz bir de biz görselliğe bu kadar değer verirsek vay halimize.  

 

 

360 derece.

Dön başa.

 

Sevgiler,

 

 

Gözde