24 Haziran 2014 Salı

Ramazan...

Ramazan geliyor.
Mutluyum.
“Allah, bu sene de eksiksiz tutabilmeyi nasip edecek mi? ” endişesi ile bekler,  “ne güzel oruç tutuyorduk hangi ara bitti… ” üzüntüsü ile uğurlarım Ramazan’ı kendimi bildim bileli.
Lisede başladım oruç tutmaya. O zamanlar kış tabii, saat 17:00 dedin mi ezan okunuyor. Okuldan eve… İftar soframıza... Oruç tutmak bile çok kolaymış o zamanlar… Hayat gibi… Çok geç anladım. Şimdiki aklım olsa sadece ders çalışmaya kafa yorardım o yıllar...  Hiçbir şeye takılmazdım… Bir insanın en konforlu dönemi bence. Ne bebeklik ne ilkokul… En güzeli lise!  Her şeyin farkındasın ama hiçbir şeyin farkında değilsin. Ne taşıyacak kadar büyüksün ne kaçacak kadar küçük. Öyle bir yer işte lise yılları. Şimdiki aklım olsa dünyanın en mutlu “liselisi” olurdum. Ki farkındaysanız yine bir eksen kaymasına müteakip minibüs edebiyatına girdim.
Konumuz Ramazan. Dön Gözde konuya dön.
Malum Ramazan artık Lise’deki Ramazan değil. (Böyle söyleyince de sanki adamın tekinden bahseder gibi oldum yahu!) Yani Yaz aylarına denk gelmesinden ve zorluğunun iki katına çıkmasından bahsediyorum. Uzun yaz günleri… Sıcak... Susuz… Ben bu yaşımda ilk defa geçen sene, “hakkıyla” oruç tuttuğumu anladım. Çok samimi söylüyorum orucun amacı ilk kez geçen sene yerini buldu. Açlığın insanı ne hale getireceğini, yaz sıcağında bir damla suya hasreti geçen sene anladım. Günler kısa, havalar serinken insan zorlanmıyormuş. Tuzu kuruyken…
Allah’a şükürler olsun geçen seneki sınavı da geçtim. Üstelik oruç dışındaki “dış etkenler” oruçtan beter etti beni. Ama ne oldu?  Oruçla imtihan, sabırla imtihan, sıkıntıyla imtihan derken tüm gücümle bu seneyi bekliyorum.
Oruç tutup  namaz kılmakla Cennet’e gidilmiyor. Diğer tarafta işler farklı. 

Allah izin verirse bu sene de eksiksiz tutacağım.
Cennete gitmek için değil. Olmayanın halinden anlamak için…
Zorunda olduğum için değil ailemden en güzel miras, alışkanlıkların en yararlısı olduğu için...

Yinede insan hiçbir şey yapamıyorsa bile, bir parça farklı yaşamalı bu ayı. Bu benim fikrim.  Eğer biraz inanç varsa, Ramazan da vardır insanın hayatında. Oruç tutmakla ilgisi yok. Siz anladınız.
Ya bu yukarıdaki Ramazan yine adamın teki gibi durdu. Neyse gülmedim. Siz de gülmeyin.
Allah kabul etsin.

: )








12 Haziran 2014 Perşembe

Doğum Günüm ve Berat Kandili


Mutlu hissettiği lakin yalandan bir doğum gününe,  hiç aranmamayı tercih etmeli insan.

Çok şükür ki ben bugün hayatımın en dürüst doğum gününü yaşadım.

Sevdiğim insanlar aradı.

Arayan-aramayan, seven-sevmeyen, içten-zoraki herkes olması gerektiği kadar. Olması gereken yerde.

 

Çok teşekkür ederim güzel dileklere… İyi ki varsınız…

 

Berat Kandili ile aynı güne denk geldi.  Ayrı bir anlamı daha oldu.

Çok şükür…

Berat Gecesi “beraat” edenlerden olun inşallah.

Bu gece tüm yılın rızkı verilecek. Doğumlar ve ölümler belli olacak.

Kaderin temeli…

 

Allah güzel yazılar yazmış olsun.

 

Not:

Beraat etmek:  Bir zorluktan kurtarmak , beri olmak.  Aklanmak.

 

 

Sevgiler,

Gözde

 

 

 

3 Haziran 2014 Salı

Güzel bir öğlen, seni seven biri.


Bugünü öğleden sonra ve öğleden önce diye ikiye ayırmam gerekiyor sanırım.  Öğlen, yemeği bu hayatta en sevdiğim insanlardan biriyle yedim.  Çok uzun zaman önce çoluk çocuğa karıştığı için sık görüşemiyoruz.  Bugün bir saatliğine zaman geçirdik.

Hatırımı sorup cevabımı vermeden cevabı alan tek insandır herhalde kendisi.  Lisede moralim bozukken sınıfının kapısına dayanırdım. İçeri girmezdim, göz göze gelirdik. O dışarı çıkardı, hiç konuşmadan okulu turlardık.  Bizim okulu bilen bilir öyle tur atmak 10 dakikalık teneffüse sığmaz, hızlı yürümek  gerekir.  Biz hızlı yürürdük… Hızlı konuşur… Hızlı düşünür… Hızla kızar…  Aynı hızla sakinleşirdik…

O yıllar, çikolatasını yalnız yediğini hiç görmedim,

benden daha çok sevdiği birine  şahit olmadım…

 

Öğleden sonra daha dinç hissettim kendimi. Daha moralli.

İnsana insan lazım derler ya.

Yanlış.

İnsana kendi gibi insan lazım. Az olsun , isterse tek olsun ama yaşantınız, ahlak değerleriniz,  sevginiz, saygınız ve en önemlisi geçmişiniz denk olsun.

Sevgiler denk değildir elbet,  benzer olsun.

Bugün baktım da…  Dünyanın en kötü insanı olsam bile benimle görüşür dedim. Eleştirir, yüzüme söyler ama yine de dostum kalır. Biz aynıyız.

İnsana insan lazım derler ya.

Yalan.

İnsana aynası lazım.

 





Not:

Bu yazı dünyanın en güzel annelerinden biri olan Göknur’a yazıldı.

Her şeyin dışında olup  içeride kalabilen tek insana.

 

 

 

 

 

 

1 Haziran 2014 Pazar

Büyük zaferler aceleyi sevmez.


Bu aralar bir moda var. Fotoğraf çektirmek için poz veren zafer işaretini çakıyor.

Benim bildiğim kanının son damlasına kadar savaşır haklı zaferini alırsın. Artık  işaret mi yaparsın yapmana gerek kalmadan tokat gibi cevabını  vermiş  mi olursun orası senin sorunundur.

Örnek vermem gerekirse (ki gerekir bloğun şanındandır)  spor salonuna giren ya da eline alyansı geçiren çakıyor zaferin işaretini!

Yahu zafer spor yapmakla kazanılsaydı tüm fitness hocaları Osmanlı Padişahlar’ından  çıkardı.

Ya da evlenmekle zafer elde etmiş sayılsaydık , nikah memuru bizi karı-koca yerine Zeyna-Herkül ilan ederdi.

 

Bu örnekler işin esprisi konunun bahanesi takdir edersiniz ki.

 

Benim için asıl soru şu: Mücadelesini vermediğin savaşın zaferi olur mu?

 

 

Siz neyin zaferini aldınız pardon?

 

 

Ne için gözyaşı döktünüz? Nasıl bir bedel ödediniz ya da ne kaybettiniz?

Ne kadar sabrettiniz? Nelere katlandınız?

Kaç gün yemek yemediniz mesela  kaç gece uykusuz kaldınız? Bunlar zordur  diyelim, peki  kaç defa  alıp başınızı  gittiniz?

Kaç kişiyi gömdünüz henüz yaşıyorlarken?

Siz kaç kişiyi kaybettiniz?

Hadi şu an işler yolunda…

Peki  bir düşünün bu işler  neden bu kadar yolunda?

Bu kadar hızlı. Hiç bekletmeden.

 

Hak mı ettiniz?

 

Bir düşünün.

 

Hızlı gelen şeyler aynı hızla gider. Sen gelmek için iliklerine kadar mücadele etmeni gerektirenlerden haber ver.

Benim bildiğim tek zafer henüz hak etmediğimdir.

 

Mücadelesini vermediğiniz şeyin zaferi olur mu?

Siz neyin zaferini aldınız pardon?

 

 

 

Not:

Valla çok yazasım var. Öyle böyle değil başka türlü yazasım var.

Ama çok pis yazasım var.

Çok söylenecek var.

Her şeyin zamanı var.

Hiç acelem yok. Acele etmenin getirdiği sonuçları biliriz. Hiç acelem yok.

Vazgeçmedim ya ben.

Gerisi sizin “hayali” zaferleriniz.

 

 

 

 

Yazımı zevkle okuyan, şu an Gözde yine yazmış yazacağını diyerek  gülümseyen tüm güzel insanlara sevgilerimle,

 

Bir gün bir zafer işareti çakalım ama bize yakışır. Mümkünse spor ya da nikah salonunda olmasın ;)

 

 

Gözde