1 Ağustos 2020 Cumartesi

Bazısı tek başına taşımak ister.


İkinci Bahar isminde bir dizi vardı hepiniz bilirsiniz.
Ali Haydar usta,  dükkanını elinden alan “kötü adama”   şuna benzer iki üç kelam etmişti:
“Hadi dükkanımı aldın, her şeyimi alabilirsin. Peki ya bu eller? Ellerimi alabilir misin ? Yeteneği mi?”
... 
Ne zaman yazmaktan uzaklaşsam kendime söylüyorum. “Hadi sen vazgeçtin. Peki ya akıp giden cümleleri benden alabilir misin?
İnsana kendinin ettiğini düşmanı etmez.
Ve talih budur ki, insanı o derin kuyudan yine ve sadece kendisi çıkartabilir.
O zaman vazgeçtiğin noktada yine kendini göreceksin. Ve o zaman ışık yine senin tarafından sızacak.
Şimdi bana sorarsın tatlı okuyucu, başkaları olmayacak mı?
Olacak elbet.
Sen istediğin sürece , izin verdiğin kadar.
Ama sanma ki tek başına halledilebilir.
Bazısı , misal :) , tek başına taşımak ister. Kimisi bir ucundan tut ...


İşte böyle..
Yorgunum biraz, bir selam vereyim dedim.

Bazısı tek başına taşımak ister:)


Not: yazının başında bahsettiğim kötü adamı tırnak işareti ile kullandım.
Şimdi anlıyorum ki bazı insan çok yalnız. Bazı insan çok sevgisiz. 
Kötü insan bu eksikleri hissetmez.
O adam aklımda hisseder kalmış...
Bir “tırnak işaretini” hak ediyordu o yüzden.

Kimisine virgül bile gereksizdir.
Ünleminizi harcamayın bile derim.
Soru işareti zaten fazlasıyla vardı, tükendi.


İyi bayramlar noktalama işaretine anlam yüklememe alışık okuyucum, tekrar görüşeceğiz değil mi?

1 Mayıs 2020 Cuma

Kendiliğinden ve kalbi taleplerle

Düne kadar çok kibirliydim. Her yapılanı kendime  bir tehdit olarak görür her söylenende aleyhime bir pay arardım. İnsanlara alınırdım. Ki hala alındığımı zanneden olur. Yılların alışkanlığı. Ben değişsem onlar anlamaz. Alışılagelmiş  konforludur.
Düne kadar çok kibirliydim. İçlerine sinmedikçe ben, kendimde arardım. Eksik nedir? Ben böyle iyi ve doğru iken kusur nerededir? Ki hala aradığımı zanneden olur. Yılların alışkanlığı. Ben törpülesem onlar eklemek  ister. Üste çıkmak konforludur. 
Düne kadar çok kibirliydim. Benimle ilgiliydi çünkü. Ters giden ne varsa. İşte o bende olandı. Ki hala suçladığımı zanneden olur. Yılların alışkanlığı. Ben bıraksam onlar peşinde. Sıyrılıp gitmek konforludur.

Yaa işte... öylesi  bir körlük hali canım okuyucum. Bu halin ne  olduğunu ,çok uzun yıllar geçtikten sonra,  idrak edeceğim büyüklükte bir kibir. 
Başkasında görünce yüzümü ekşittiğim, duyduğumda  ayıpladığım.. 

İnsan ne değilim derse en çok o aslında.

Kimisinin tek derdi iltifat almak, doğruluğunun  veya gerçek payının olup olmadığı önemli değil sadece güzel söz duymak. Kısaca poh poh ‘lanmak!
E haliyle çevresi buna uygun inşa edilmiş. Kendiliğinden ya da kalbi taleplerle değil. İnşa edilmiş.
Bunu neden mi söyledim şimdi?
Bendeki halin aslında neye tekabul ettiğini tek başına keşfetmedim. Böyle bir farkındalığım asla yoktu zaten. Bu keşfi , yakın çevremden aldığım geri bildirimler tetikledi. Dolaylı yoldan, kötü  niyetli olmayan mesajlar. Sürekli iyiliğim için, destekleyici sözler ve tavsiyler . Ama asla ve asla koca bir hayal baloncuğunda seyahat  ettirmeden. 
Kendiliğinden ve kalbi taleplerle doğmuş  çevrem, güzel ailem.

Size sizi veren insanlar.
Size istediğinizi veren insanlar.

Bazısı sadece güzel sözler duymak ister.
Yersiz övgüler, sakil iltifat, bolca emoji.
Etrafında bir kişi bile “aslında olanı” söyleyememiş. Kumaşlarında yok zaten. 
Sağır ve körlerden inşa etmiş , kim tutar o sera mükemmelini!

Enerjiniz düştü değil mi?
Ne güzel kendimden bahsediyordum içinizi açmıştım biliyorummm  elalemi araya sokmak nereden çıktı  haklısınız! Ben size yeterim ay iyi ki varım cidden diyorum. 

Kibiri sevmem demiş miydim,? :)) 

Hiçbir sağıra duyuramazsınız.
Çok şükür!

Düne kadar çok kibirliydim.
Sadece benimle ilgiliydi.

Hiçbir şey bizimle ilgili değil.
Ama her şey bizimle ilgili.

Bunu da sonra konuşuruz, yine bir kereden fazla okumalık bir yazı oldu çünkü.

Sağlıkla ,

11 Nisan 2020 Cumartesi

Ya fazla büyüttük ya çok küçümsedik.

Şu hayatta, haklı olmanın faydasını görmedim.  O yüzden  söze “haklısın” diye başladılar mı irkilirim. Yıllar geçti. Anladım. Asıl fayda, fayda beklememekmiş.

Karantina günleriniz nasıl geçiyor? Kitap okumak ve film izlemek dışında... Çünkü ben hiçbirini yapmıyorum, yapamıyorum. İçime de dönmedim malum o kısmı izah etmiştim hatırlarsanız. Yazılarımda eski yazdıklarıma  atıfta bulunuyorum sürekli ki okuyup okumadığınızı anlamak için. Ne sandınız yani öyle kolay mı bu işler? Koskoca blog nasıl dönüyor? 
Vallahi ben de bilmiyorum ne nereye dönüyor. Allah sonumuzu hayır etsin. Okuduğunuz için teşekkür ediyorum. Ben dönüp bakmıyorum şahsen. İnşallah çok saçmalamıyorumdur.
Gönülden gönüle bir yol vardır. O yolu bulduysak şayet, gerisi samimiyetsiz kaçar.
Karantina muhabbetimize dönecek olursak henüz cepten yiyen gruptanım ben. Eve alışığım. İçime alışığım. Antremanlıyım anlayacağınız.  Spor yapmamış insan biraz koşsa et keser ya. İşte ben milli sporcuyum. Karantina mecazı bu kadar oluyor inşallah dayanıklılık seviyemi anlatabildim. Etrafımda ben gibi hazırlıklı olan da var ne yaptığını ve ne yapacağını şaşırmış, morali iyice bozuk insanlar da. Elimden geldiğince komik ve olumlu olmaya çalışıyorum kendileriyle iletişim halindeyken. Evet yanlış duymadınız.. Ben ve olumlu olmak! Bunu okurken gülen varsa vücudu et kessin e mi! Çelik bile değişti diyorum size. Herkese benden teselli çek. Evvelallah daha ölmedik. Benim Haziran’a kadar yakıtım var. Sabrı bitenlere bidon falan ne bulursak takviye yapacağız artık. Neyse…  buram buram kamyon kokan  bu mecaz burada bitsin isterseniz.  Herkese sabırlar diliyorum, yaşadığımız gülerle ilgili söylenecek her şey söylendi sanki. 
Söz de yorulurmuş..

Bugünler geçer elbet , ben sonrasındayım. Sınav dedik yaşadıklarımıza lakin asıl sınav sonrasında sanki.

Zorunlu alınan dersler ve seçmeli olanlar.

“Asıl sınav bugünlerin  sonrasında!” demekle hala olumlu bir tavır içindeyim. Yaşananlar tesadüf değil. Gelmiş geçmiş onca fani içinden bizlere denk gelmesini üzüntüyle karşılamıyorum. Yüz yıl daha kalsak cesaret edemeyeceğimiz değişimi göstereceğiz belki. Yıllarca düşünsek fark edemeyeceğimiz gerçeklerimizle tanışacağız. Kalbimiz daha zor kırılacak ve insanlara hoyrat olmayacağız eskisi gibi.
İçe dönmekle değil belki olanla çarpışarak. Kabul ile. 
Ya fazla büyüttük ya çok küçümsedik artık bileceğiz. 
Her not hakkıyla. Hem sana hem bana hem diğerlerine.
Haklı olmanın faydasını beklemeden!

Hayatta bazı dersler zorunlu alınır. 

Konuyla ilgili çok daha derin, ilahi ve manevi fikirlerim var ama kimseyi sıkmak istemiyorum. Ayrıca inanç meselesi butik bir durum gibi geliyor bana.  Bu yazıyla bir parça gülümseyelim, biraz da hak verelim aynı durumda olduğumuz için isterim… Güç bulalım ki güç olalım.
Benim yolum kendimi dinlememekten geçiyor. O yüzden  meditasyon tavsiyelerine çok büyük saygı duysam da yapamıyorum. Kendini güncellerken eski sürümünün de orada bir yerlerde olduğunu bilmek hem güven hem korku veriyor. Beni sonuna kadar savunmasından güç alıyorum. Beni dibe çekme ihtimalinden korkuyorum. 
Benim yolum, şimdilik, kendimi dinlememekten geçiyor. Yaşananlar tesadüf olmamalı.

Ve ben...

İçi boş iyimserlik yerine güven veren bir gerçeği tercih ediyorum.
Karamsarlığa yer yok.
Gerçek sizi kandırmaz. Önce bir savrulursunuz ama sonrasında minnet edersiniz.

Ne iyi geliyorsa...
Hiç aldırmayın.
Devam.

Dedim ya...

Haklı olmanın bir faydasını görmedim.
Asıl fayda , fayda beklememekmiş.

“Kör ile gören bir değildir” ne de olsa. 

Hep beraber iyi olmak muhteşem olacak ama biraz uzun sürecek gibi. Yakıtınızı iktisatlı kullanın can’lar...

Sevgiler, 

25 Mart 2020 Çarşamba

Zayıf Bağlar ve Umut Etmek


Anlatmadan anlaşılmayı beklemek  kibirli bir hal. Muhatabını sevmemek. Hayatına katmamak. Kalbinde bir oda vermemek…

Talep etmeden talepkar olunur mu?

Aklıma nereden geldi bunlar  bilmiyorum, böyle bir giriş yapmak istedim.
Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi bugünler içe dönme günleri değil benim için. Hayatımızın muhasebesini zorla yapamayız. Çünkü içinde bulunduğumuz günler yaptıklarımızın  mecburiyetten beslendiği saatlerle geçiyor.  Mental olarak kendimi hırpalamak yerine  ofis ve ev iş yaparak yoruluyorum. Komik paylaşımları takip ediyorum ,  beni mutlu eden insanlar ile iletişim halindeyim ve  bunu bir kaçış olarak değil tercih olarak görüyorum.  Sorgulamam gerekirken kaçtığım oldu ya da bir meseleyi beynim uyuşuncaya kadar düşündüğüm fazlacadır ... Bu halleri iyi bilirim ve zamanı şimdi değil gibi geliyor bana. İçinde bulunduğumuz sürecin zorluğu ve belirsizliği gayet farkındalığım dahilinde. Umursuyorum. Bu durumu hala ve ısrarla ciddiye almayan insanları da son derece garipsiyorum.  Şimdilik bu noktadayım canım karantinadaki okuyucum.
Sen ne alemdesin?
Umarım, saat başı ev halini paylaşan aşırı “samimi” ünlülerimiz gibi takılmıyorsun instagramda😊 Ah bir de sosyal mesajlar vermiyorlar mı… Bu nasıl bir hastalıktır ki hep göz önünde olabilmek pahasına çabalar…   Böyle zamanlarda samimiyet radarlarım çok hassas. Ünlüler camiasına gülüp geçersin kızıp durusun elbet fakat kendi çekirdek hayatlarımızda durum biraz can sıkıcı ve hala kırılabiliyorsan kalp burkutucu biliyorum.  “Çekirdek hayatlarımız” güzel oldu… bunu sevdim diğer yazılarda da kullanayım. Unutturma.
Hepimiz bir sınavdan geçiyoruz. Küçük çocuklar, gençler, bizler ve yaş almış insanlar. Herkes kendi sınavını veriyor. Belki  bir içe dönüş değil ama neyin ne sebeple olduğuna kafa yormak çok zor olmasa gerek hele inançlı bir insansan. Neye inandığının önemi yok.
Biz bu sınavı verirken hayatımızdaki insanlara daha da yaklaşmış durumdayız bence. Sürekli iletişim halindeyiz ve belki  hep bir aradayız. Peki ya zayıf bağlar? Aslında orada olan ve aslında hiç olmayan insanlar. Ne yalan söyleyeyim (aramızda kalsın) ben birkaç kişiden telefon beklerdim bu zor günlerde.  Can çıkmayınca huy çıkmıyor işte ne yaparsın. Ama aynı huyun güncellemiş hali bana yeni bir şey söyledi:
Sen de Onlar’ı aramadın!
Bunan bir  yıl önce böyle bir cümleyi kur(a)mazdım bile. Ve fakat şimdi son derece açık bir şekilde kendime soruyorum:
Aramasını beklediğin insanları sen neden aramadın?

Zayıf bağlar…
Aramızdaki bağlar örümcek ağından ve karşılıklı.


Anlayacağın karantina terapilerine gelene kadar , bu  tepeye varmak için çokça  içe dönüş egzersizi yaptım şimdi bırak beni de çamaşır suyu ile evi güzelce temizleyeyim. Şu günleri atlatalım o dağlara da çıkarız elbet.


Talep etmeden talepkar olmak.
Anlatmadan anlaşılmayı beklemek. 

Hiçbir şey tesadüf değil.

Aklıma geldi.


“Şu günleri atlatalım da…” derken inanıyorum buna…  Sakın beni  sosyal medya kamu spotçularıyla karıştırmayasın. Şimdilik umut etmek konusunda cepten yiyoruz , inşallah  stoklarımız tükenmeden kurtuluruz bu illetten…



Yazarın tavsiyesi (eksik kalmayayım) :

Tavsiye pazarında bir küçük tezgahım olsun istedim.

-Kendi hayatımızın farkında ve başka hayatların da var olduğunun bilincinde hareket etmek (öncelik)
-Uzun zamandır konuşmadığınız fakat örümcek ağından daha güçlü bağlarınızın olduğu insanlarla iletişim (hediye)
-İnanlar için Kuran’ı Kerim (o nasıl bir kitaptır ki…)
-Kişisel temizliğimizin  dışında ev temizliği (inanılmaz iyi geliyor)
-Vee güzel bir tatlı eşliğinde türk kahvesi (Ah MSA ... kavuşacağız…)


Allah herkesin yardımcısı olsun, şu günleri atlatalım Allah herkesin kalbindekini karşısına çıkarsın diyeceğiz elbet.

Tek başına iyilik bencilliktir.

Online olarak öpüyorum tatlımlar….

Sevgiler…













15 Mart 2020 Pazar

Çünkü illa ki başkalarının yaşam sevinci değer...


Günlerdir  yazasım var ama yazmaya utanıyorum. Felaket üstüne yenisi, dillendikçe de artıyor. Durup bir köşede izlemek en kötü hissettiren zaten,  onca acı varken.
Uzun zamandır duranlar bilir, toplu halde bir  durma  söz konusu ise “şimdi ne olacak, tek başına duramayacak mıyım artık eskisi gibi?” telaşı yerleşir insana. Bu bencillik midir? Bencilliğin bu denli naif olabileceğini düşünmek geçen günlere hainlik olur. İnsan “tek başına” umutsuzluğa kapılırken ya da hüzünle yatıp hüzünle kalkarken iyi de etrafındakilerin bu hali düşündürüyor. Kitleler halinde umutsuzluk! İşte buna hazır değiliz. “Uzun zamandır duranlar” bile!
Çünkü illa ki başkalarının yaşam sevinci değer… Bizimki de bir başkasına…

Tek başına iyilik bencilliktir.
Tek başına ve uzun zamandır durmak ise tercih.

O kadar çok şey oldu ki … İyi düşünmek , birbirimize moral vermek , açık hava, bahçe çimen yetmiyor biliyorum .  Yeni bir yol lazım. Ya da kabul. Bu kabul bizi tek noktaya götürür…
“Bu da geçer ya hu!”

Televizyon, hala okuyanlar için gazete ve tabii ki internet. Her haberden haberdarız. Bize aktarıldığı şekilde! Gözümüzü açtığımızda ilk iş olarak  haber almak istiyoruz. “Ben uyurken neler oldu?”  Yeni kötü bir haber daha.. Sonra bir salgın..  Her kafadan ayrı ses, konunun uzmanı olan   olmayan herkes bir programa  çıkıp tavsiye veriyor. Etraf tavsiyeden geçilmiyor! Benden de bir tavsiye o halde..
Glütensiz unu ve maskeleri hasta insanlara bırakıp önleminizi alın!
Bu karantina günleri  kapsamında en mağdur olan çocuklar… Tatilleri zehir oldu.  Uzaktan eğitim kime ne kadar ulaşacak ve ne kadar yararlı olacak. Sınava giren çocuklar ne yapacak… Bu ülkede televizyonu bile olmayan  3-4 çocuklu aileler var. Çalışan anne ne yapacak? Her iş yerinin kuralı ayrı, vicdanlısı var insafsızı çok… Allah herkesin yardımcısı olsun. Bu zor günleri en kısa zamanda atlatmayı diliyorum.

Uzun zamandır yazasım var dedim  ya, aklımda  yazacaklarım hep dönüp durdu. Şimdi hepsi bir duvar kenarında saklanmış beni izliyor sanki. Öyle bir dönemdeyiz ki hangi konudan dem vursak sakil kalacak. İnsan kendi hayatını, kendi dertlerini ve kaygısını erteliyor bu zamanlarda. Bu erteleyiş “acaba gözümde çok mu büyümüşler…” haline evrilebilir. Bu da şerrin bir hayrıdır  elbet. 
Dünyada çok büyük acılar var…. Kafamda dönüp durdu…

“Dünyada çok büyük acılar var”

Kimisi bu acıların onu teğet geçmesine şükreder ben ve benim gibiler için durum farklıdır. Üzüldüğüm her şey için utanıyorum artık. Kendimle çok ilgiliymişim gibi geliyor. Üzüldüğüm şey üzülmeye “değer” olsa bile , ilerideki izlerini şimdiden kestirebilmek olası hatta … Olanların olmuş kalması gerekiyor artık hepimiz için. Bir durup düşünmek gerekiyor. Belki de çok büyüttük. Belki de çok büyütüyoruz.
Belki de çok daha iyi bir insan olabiliriz.

Önleminizi alın!

El yıkamayı tavsiye eden hiç kimse tevekkül etmenizi öğütlemeyecek. Bunun öğretilen bir şey olduğuna inanmıyorum. Bu bir çağrıdır, uyan arkasından gider.

Son olarak…

Sevdiğim birinin bir sözü vardır. “Cahille sohbeti kestim, artık kendimle konuşmuyorum”
Bu çok büyük bir nefis terbiyesi biliyorum ama hiç değilse kendimle gevezelik yapmamaya niyetliyim bu aralar.. Evlatları neden bilinmez bir sonuçtan şehit olan anneler ya da  depremde babasını kaybeden  çocuk aklımıza gelince bunu yapmalıyız belki.

Tüm bu kargaşa bitiğinde ellerimiz yıkamaya ve gözümüzde büyüttüklerimizi   törpülemeye devam ederiz umarım.  Belki de kendimizle yeterince konuştuk… Şimdi tüm dünyayı dinleme zamanı.

Sevgiler,

16 Ocak 2020 Perşembe

Pes etmenin erdemine inanın.

Pes etmenin erdemine inanıyorum. 
Tıpkı samimiyetle değişmek gibi...

Önceki yazılarımda, değişimin özünden vermek değil “sen” kalarak “başka” davranabilmek olduğunu söylemiştim. Bu bir buluş değil biliyorum. 
İnsan bazen gözünün önünde olanı çok uzaklarda arayabiliyor. 
Aradığını sandığının derdine çare olmadığını. Derdine çare değilse yoldaş da tutamazsın  hani. 
Değişimin "asıl olan"  manasına dair yaşadığım bu farkındalık beni çok başka meseleleri düşünmeye itti. “İtti” dememe bakmayın halimden memnunum: Yol içinde yol. 

Peki ya “varanlar?” Vardığını zanneden ne yapar? 
İnsan bazen ulaştığını sandığına tutunamayacağını anlıyor.

Yakın zaman önce, niyet ettiğim ve aksiyona geçtiğim bir mevzu ile ilgili hayal kırıklığı yaşadım. Ve işin sonunu getiremeyeceğimi anlayıp “pes ettim.”
Eskiden olsa pes ederek bütün kapıları kapamış olurdum.
“Son gemi yakıcı”
Şimdiyse niyetimi yine ve kendime saklayıp yöntemimi  iptal ettim.
Şimdi soruyorum bittik mi?

Evet tüm dert bu, bitti mi?

İnsanlar maalesef sizin sandığınız ya da umduğunuz gibi davranamayabilir. Burada temel hata herkesi kendiniz gibi zannetmektedir. Diğer hata ise kendinizden olmayana kızmak ya da kırılmaktır. Çok istediğiniz bir şey ne yapsanız olmaz . Çabaladığınız işlerin karşılığını alamamış da olabilirsiniz. Burada temel hata ise bir kader planının varlığını yok saymaktan geçiyor. Hayır ya da şer meselesine  girmiyorum bile. Tüm bunlar sizi gemileri tümden yakmaya meyletmesin. "Değişim ne demek ? " sorusundan  yola çıkarak vardığım sonuçla  "Pes etmek bir bitiş midir ?" sorusunun cevabına ulaştım.
Ben, pes etmenin bir erdem olduğuna inanıyorum. 
“Onca çabayı verdim ve bir sonuç alamadım. Artık bununla ilgili benzer  bir çabam olmayacak."
Niyetim kalbimde, belli ki yol başka olmalı.
İnsanlar genelde kalbindekine , aklındaki muamelesi yapar. Aklındakini erteleme , iptal etme ve belki hor görme hakkın vardır. Ama kalbindekiyle istifaya gidersen ceketini alıp çıkmış olursun. Pes etmek bir bitiş değil pes etmek yeni bir yol aramaktır. 
Hakkıyla pes etmek  herkese nasip olmaz tıpkı değişmek gibi. 
Pes etmenin bir bitiş olduğuna inanmak kolaydı.  Tıpkı başka biri olmaya çalışırken zorlanıp, değişimi reddetmek gibi.
Aradaki bağlantıyı tek ben kurmadım diye umuyor sizi bu düşünce ile baş başa bırakıyorum.

Buraya kadar yazıdan kopmayıp geldiğin için teşekkür ederim.
Şimdi hala buradaysan bir küçük anımı paylaşıp onu da başka bir meseleye bağlayacağım ve yazıma son vereceğim. Evet şimdilik planım bu:) 

Yıllar evvel , bloğa ilk başladığımda , eski bir arkadaşımdan mesaj aldım. Hiç unutmam bana şöyle söylemişti "Gözde, bir yazın diğerini tutmuyor farkında mısın?”
O zamanlar bayılıyorum tabii laf yetiştirmeye, her şey de bana tehdit ya hani cevap verdim hemen “sen bir yazımdan diğerine sağlama yapmaya çalışıyorsan beni hiç tanımamış ve anlamamışsın!” 

O zamanlar ünlem işaretini sık kullanırdım... 

Bu anıyı yaşadığım arkadaşımın başına korkunç olaylar geldi, bahsetmeden  geçemem... Allah önce onu affetsin sonra yardım etsin inşallah.
Her neyse...

Bugünlerde aklıma geliyor bu anım. Yazdıklarıma ilk kez denk gelen biriyle beni yıllardır okuyan bir olmaz. Beni tanımadan yazılarımı okuma lutfunda bulunanlarla yazılarımı takip eden arkadaşlarımın bir olmayacağı gibi.
Bir insanı tanımak, anlamak ve hakkında karar vermek  için o insanın yazdıklarını okuma seçeneğinden  başka fikriniz yoksa yanlış tahmin yapıyorsunuz demektir. Konuşmak esastır, dinlemek sanat. Severseniz zaten ne ala ... 
Kaldı ki evet benim bir yazım diğerine benzemez. Kaldı ki benim sözüm tektir. Anlattıklarım özümdür. Hepsi günün sonunda aynı yolda yoldaş. 
Biri bir diğerine uyum sağlamamış mı... Ver zaman bakalım. Sonra gel en sona.
Ne çıkmış özünde...
Severseniz zaten ne ala!
Bir ünlem işareti diğerini tutmazken hele...


Bence,

Allah ‘ın her zaman bir bildiği vardır. Sen fark ettim dersin. Asıl ders diğer duraktadır. Sen gördüm artık biliyorum dersin. Bildiğini sandığın geride kalmıştır. Allah’ın takdirine inanmayı seçin belki biraz huzuru bulursunuz. Vuslat için çok çalışmak lazım dostlar , sevgiyle...




3 Ocak 2020 Cuma

Arayan bulamaz ama bulanlar hep arayanlardır.


Senden esirgeneni sen bir başkasına verebiliyor musun?
Yaralarını, başkalarının yaralarına “yar” olmaya çalışarak , iyileştirmektir bu aslında.
Sen verdim sanırsın, almışsın oysa.

Oysa mesele, her defasında aynı olana , farklı davranabilmekte.


Size iyi gelen insanları  dinleyin. Bazen zor bile gelse sözleri,  bal gibi alırsınız kendinize. Bu tavrı, size ağır gelen insanların sözleri karşısında da sergileyebilirseniz, işte o zaman beklenmedik ile tanışmanız , bu yeni duruma kucak açmanız kaçınılmaz olacaktır.

Aslında mesele, her defasında yeniden başlayabilmek.

Peki bunların her biri ayrı mesai kabul, hatta karmaşası da var.
Şimdi toparlarsam eğer;

…Mahrum kaldığını vermek
…Kendi yaranmışcasına sarmak
…Hep aynıya, sende aynıyken hatta , farklı davranabilmek
…Gönüllü olmadığınıza attığımız adım
…Ve yeninden yeniden başlamak

Nasıl oldu?
Yazarken bile gülümsetir, ah bir yapabilsek.
Azar azar, zorlamadan…

Evet, üç nokta bu sefer başta.
Çünkü öncesi var bu işi. Öncen var. Ve eğer başarabilirsek, nokta koyarız sonlarına. Hayatımıza mühürleriz belki bu halleri…

Belki de mesele, varmak değil yol’ da olmaktır.


Ve yol,


Ne zaman bir mesele dönse kafamda , onunla ilgili izlere şahit olurum okuduklarımda, izlediklerimde ya da gördüklerimde.
Şöyle diyordu vesile;

“Yolun sonunda vardığım yerde, yolda bulduklarımın bana verdiği mutluluğu görmedim...”

Ne muazzam bir anlatım.

Hayatının amacına takılmış, sadece sonuca meyilli tüm hallerin ötesinde bir yer ... 
Sürekli,
bir yolda olma hissi…
Üç noktası sonunda, sonsuza dek sürsün inşallah.


Ünlem işareti yoruldu.

Sevgiler,