31 Ocak 2019 Perşembe

Hayat çözülmesi gereken bir sorun değildir. Tıpkı bu yazı gibi.


Eveeet…
“I’m back” kokan yazımızı yazdık.
Metafor tamam.
Teşbih cepte.
Tırnak işareti zaten hancı.

Şimdi biraz bahsedeyim…


Yazıma küçük bir alıntıyla başlamak istiyorum:

“Hayat çözülmesi gereken bir sorun değildir. Her gün olabildiğince akıllıca, olabildiğince bütün ve olabildiğince duyarlılıkla yaşanması gereken bir şeydir hayat. Katlanmamız gereken bir şeydir. Onun çözümü yoktur.”

2018 yılına girerken şu meşhur hataya düştüm. Yeni yılda yeni kararlar aldım! Üşenmedim madde madde yazdım. Yaklaşık bir ay, sabah kahvaltıdan sonra akşam yatmadan önce  bir doz okudum. Yazdığım listeyi çantamda taşıdım (başıma bir şey gelse, çantamı açıp  okuyacaklar endişesiyle hemde!) Sonra hiç utanmadan bu “yüce” maddeleri uygulamaya geçtim. Yarım yamalak zaferler aldım üstelik. Hafiften olsa dahi  gocunmadım, kurallara uyacağım diye maymuna döndüm affedersiniz.
Neyse, “uzatma sonuca gel” dediğinizi duyar gibiyim.
Yılın ortasında kağıt, çantadan çıkıp çekmeceye terfi etmişti. Okumak, uygulamak bir yana aklımdan çıkıp gitti kendisi… Yılın sonuna doğru tesadüfen karşılaştık. Bir merak, açıp okumadım bile!
Yılın son günü oldu, aklıma düştü şerefsiz!  Minik not: Yanlış anlamayın bu kelimeyi seviyorum, küfür amaçlı yazmadım. İltifat amaçlı da yazmadım. Minik not olduğu için, “şerefsiz” kelimesini gerçek anlamı dışında çok kullandığımı anlatmaya başlamayacağım şimdi.
Her neyse, ne diyordum? Heh yılın son günü.. Açtım, ilk maddeyi okudum. Size tüm samimiyetimle söyleyebilirim ki 2018 yılı süresince  bir gün dahi yapmadığım, hissetmediğim o “şey” birinci sıradaydı.
O maddelerde yazılanlara isim bulamıyorum. Değişim , dönüşüm , gelişim falan değil… İş listesi adeta , saçmalık!
Evet evet… Fazla aramaya lüzum görmüyorum. Yazdıklarımın tanımı  olsa olsa “iş” olabilir. Hepsi süslenmiş, hazırlanmış. Sosyete dünyasındaki  yardım amaçlı davetlerde yardım amacı dışında her amacı olan insanlar gibi.. Bir dakika ya! Metafor bu yazının olayı değil. Her neyse , kısacası yazdıklarımın hepsi birer saçmalıktı.
İkinci maddeye geçmeden, kağıdı yırttımJ
Şimdi tüm bu olaylardan çıkarttığım dersleri maddeliyorum. Bu sefer madde işi bende. Bana güven sevgili okuyucu.



Karar almak değil dönüşmek.
Yeni kararlar, seçili günlerde, oturduğun yerden değil içinde yaşadığın  şartların seni dönüştürdüğü insanla yürüyerek, o insanla konuşarak hatta bazen yine o insanla kavga ederek alınır. Plan yapar gibi karar alınmaz. Yolda olduğunu bilen için dönüşüm kaçınılmazdır.

Liste yapmak hiç çalışmadığın dersin sınavına girerken hissettiğin boşluktur.
Yani illa metafor yapacağız arkadaş. Ama liste yapmanın “çekiciliksizliğini” anlatmaya çalışmam         lazımdı. Listeler kurumsal hayatta işler, market alışverişleri için gereklidir, misafir geldiğinde pişireceğin yemeklerin listesini yapmak hayat kurtarır. Lakin  “ideal” insana ulaşmak için kendine çıkartacağın o uzun liste seni bahsi geçen “ideal insandan” uzaklaştıracaktır. Her sabah kalktığında “bugün bu şekilde davranmalıyım” , gün ortasında “listeye uyum sağlamak için bu tepkiyi vermemeliyim” akşam olunca yatmadan “bugün listeye sadık kalamadım” iç sesleri çalışmadığın  sınavın gözetmenidir. Ve sen eninde sonunda boş kağıt verirsin.

İdeal insan olmak mı, olduğun insanı idealleştirmek mi?
İtiraf etmem gerekirse biraz havalı başlıklar atmak istedim. Aslında olay gayet sıradan. Derdimiz başka bir insan olmak olmamalı. Her kimsek O’nunla  iyi geçinmek asıl mesele. O’nu dövmemek elde var bir olan! O’nu eğitmek, tam kelime anlamıyla! Ve O’nu “ideal” kılmak.  Püf noktalı not: Senin içine sinen olmak. Senin, başkalarının değil!

Karar yok, liste yok, ideal insan yok. İçine sinen var!
Özetle, bir önceki yazıda bahsettiğim yol bizi olması gerekene vardıracak diye inanıyorum. Bizzat kendi deneyimlerimden söylemek isterim ki ne kadar uzun sürmüş olursa olsun yolda olan için zafer kaçınılmazdır. Kontrolü ele geçiren insan güçlüdür. Güç insana cesaret verir. Cesaretle dönüşürsün. Dönüşen insanın gördükleri artık aynısı olmayacaktır.

Biraz karıştık değil mi? Peki tamam sustum..
Benim için bile karışık. Çok yeni. Ama toparlayabilirim. Sadece biraz zaman istiyorum sevgili okuyucu, hepsini izah edeceğim.
Bu yazıya başlarken kafamda çok farklı bir konu vardı. Düşük cümle, anlatmak istediğime aykırılık, hafiften uzayan konular, bağlantısızlık, hatta sıkıcılık… Hepsi olabilir. İdare ediver. Bak çok uzun yoldan geliyorum, idare ediver…
Yolda olan için asıl olana ulaşmamak kaçınılmazdır sevgili okuyucu.
O yüzden bu yazıyı yazar yazmaz kontrol etmeksizin yayınlayacağım. Ve sen de payına düşeni alacaksın.
Çünkü hayat çözülmesi gereken bir sorun değildir. Tıpkı okudukların gibi.
Bu anlamda 2019 yılını, “Duyguları abartmama  ve meseleleri uzatmama yılı” ilan ettim.
“Bu yazıdan bu sona nasıl ulaştın?” diye soranlara mesajım, Bir sonraki yazıda bana unutturma da mutluluk denilen şeyden dem vuralım.
Seviyorum kafaları karıştırmayı be..




Sevgiyle kal…
Teşekkür ederim.

Gözde










26 Ocak 2019 Cumartesi

Herkes bildiği yoldan gitsin.

Yazmaya başlamama vesile olan sebeplerle ara vermemi kaçınılmaz kılan mecburiyetleri  düşündüm.
Genelde çok uzun düşünürüm, bu sefer bu kıyaslama kısa sürdü.
Bildiğim yoldan gitmeyi seçtim.
Uzun da olsa, sonunda varmak istediğime çıkan yolu yani.
“Metaforu  bırak” diyosun şimdi okurken biliyorum ama kabul edelim ki bu tarz her zaman ilgi çeker. Bir yerde okumuştum... “İnsan aklı somut olanı anlamaya programlanmıştır.”  
Birisinin  size içinde bulunduğu  ruh halini anlatırken “O kadar  mutluyum ki sürekli gülümsüyorum” demesiyle “Lunaparkta gibiyim, elimde pamuk şekeri dönme dolaba biniyorum” demesi farklıdır. 
Şimdi mutlu insanı dinlemek mi dönme dolaptaki insanı hissetmek mi?
Yine aynı yerde okumuştum:
Metafor  kesinlikle sihir yapmak gibidir!
Neyse bu kadar rol çalmak yeterli. Şimdi kendime dönmem gerekirse söylemeliyim ki ihtiyacım  olan “ilgi çekmekten” ziyade “paylaşmak” aslında... Fakat sorumluluk sahibi her “yazar” okuyucuyu uyanık tutmalıdır. Üstelik Gülben Ergen Instagram’da hashtag’leri nasıl lehine kullanıyorsa ben de blogumda tırnak  işaretinin etinden ve sütünden yararlanıyorum.

Al sana magazin! Al sana teşbih!
Gel de bu blogu okuma ey sevgili okuyucu:)

Kendimi pazar tezgahında hissettim.
Dün haberlerde izledim, pazar o kadar pahalı ki fiyat etiketlerine düşük miktarları yazmak adına sebzelerin ve meyvelerin yarım kilo ücretlerini yazıyorlar.  
Benim pazarda da her şey pahalı aslında, aslında satacak o kadar “burkutucu” cümlem var ki... Oysa ki ben “yarım kiloluk bir burkulma” bile paylaşmayı düşünmüyorum çünkü vicdan sahibi her pazarcı müşterisinin bütçesini düşünür...
Ve  vicdan sahibi her   “yazar” okuyucuyu gülümsetmelidir:)
Üstelik etrafta onca “mağdur” varken biz “tuzu kuruların” dünyevi sıkıntıları kimseyi ilgilendirmez.
Mağduriyet çok özel bir sanattır öyle ki kişi geldiği noktada mağdur olamadığı anlardan dahi mağdur olduğunu iddia edebilir. O yüzden bırakalım da herkes “sevdiği” işi yapsın.
Herkes bildiği yoldan gitsin.
Uzun da olsa, sonunda varmak istediğine çıkan yoldan! 

Yaşasın metafor!

Bu arada “burkutucu” fena olmadı yahu!

Çok değer verdiğim bir büyüğüm bir gün bana “Gözde, hiçbir şeye inanmasan da yola inan” demişti. 

Çünkü önemli olan yolda olmaktır. 

Çok değer verdiğim büyüğümün Metin Hara olmadığını önemle vurgulamak isterim!

Hayatta en büyük amacım iyi bir insan olmak. Çoğunluk için iyi bir insan tanımlamasına girip  bir kalbi hoyratça  kırmaya çekinmemekten, herkes için iyi bir insan olup  kendiyle barışık olamamaktan ya da iyi rolü yapıp günü kurtarmaktan bahsetmiyorum. Çünkü iyilik ve kötülük kavramlarının izafi olduğunu biliyorum.

Bahsettiğim iyi insan tamamen hayalimin ürünüdür. Alıntı değildir. Vurguya gereksinimi yoktur. Bu yüzden tırnak işaretinden bağımsızdır...
Benim dünyamda mutlak iyilik o insana aittir ve kesinlikle öyle bir insan olunabilir.
Bazı günler çok uzağında hissediyorum...
Öyle anlarda bunun bir “tuzak” olduğunu anlayıp yeniden başlıyorum.

Şimdi eminim pek merak ettin şu iyi insanı biliyorum ama kabul edelim ki bu tarz her zaman “ilgi” çeker. İhtiyacım olan “ilgi çekmekten” ziyade inanmak aslında çok sevgili okuyucu.





Sevgi ile ... 

Gözde