Günlerdir yazasım var
ama yazmaya utanıyorum. Felaket üstüne yenisi, dillendikçe de artıyor. Durup
bir köşede izlemek en kötü hissettiren zaten, onca acı varken.
Uzun zamandır duranlar bilir, toplu halde bir durma
söz konusu ise “şimdi ne olacak, tek başına duramayacak mıyım artık eskisi
gibi?” telaşı yerleşir insana. Bu bencillik midir? Bencilliğin bu denli naif
olabileceğini düşünmek geçen günlere hainlik olur. İnsan “tek başına”
umutsuzluğa kapılırken ya da hüzünle yatıp hüzünle kalkarken iyi de
etrafındakilerin bu hali düşündürüyor. Kitleler halinde umutsuzluk! İşte buna
hazır değiliz. “Uzun zamandır duranlar” bile!
Çünkü illa ki başkalarının yaşam sevinci değer… Bizimki
de bir başkasına…
Tek başına iyilik bencilliktir.
Tek başına ve uzun zamandır durmak ise tercih.
O kadar çok şey oldu ki … İyi düşünmek , birbirimize moral
vermek , açık hava, bahçe çimen yetmiyor biliyorum . Yeni bir yol lazım. Ya da kabul. Bu kabul
bizi tek noktaya götürür…
“Bu da geçer ya hu!”
Televizyon, hala okuyanlar için gazete ve tabii ki internet.
Her haberden haberdarız. Bize aktarıldığı şekilde! Gözümüzü açtığımızda ilk iş olarak haber almak istiyoruz. “Ben uyurken neler oldu?” Yeni kötü bir haber daha.. Sonra bir
salgın.. Her kafadan ayrı ses, konunun
uzmanı olan olmayan herkes bir programa çıkıp tavsiye veriyor. Etraf tavsiyeden
geçilmiyor! Benden de bir tavsiye o halde..
Glütensiz unu ve maskeleri hasta insanlara bırakıp
önleminizi alın!
Bu karantina günleri
kapsamında en mağdur olan çocuklar… Tatilleri zehir oldu. Uzaktan eğitim kime ne kadar ulaşacak ve ne
kadar yararlı olacak. Sınava giren çocuklar ne yapacak… Bu ülkede televizyonu
bile olmayan 3-4 çocuklu aileler var.
Çalışan anne ne yapacak? Her iş yerinin kuralı ayrı, vicdanlısı var insafsızı
çok… Allah herkesin yardımcısı olsun. Bu zor günleri en kısa zamanda atlatmayı
diliyorum.
Uzun zamandır yazasım var dedim ya, aklımda
yazacaklarım hep dönüp durdu. Şimdi hepsi bir duvar kenarında saklanmış
beni izliyor sanki. Öyle bir dönemdeyiz ki hangi konudan dem vursak sakil kalacak.
İnsan kendi hayatını, kendi dertlerini ve kaygısını erteliyor bu zamanlarda. Bu
erteleyiş “acaba gözümde çok mu büyümüşler…” haline evrilebilir. Bu da şerrin
bir hayrıdır elbet.
Dünyada çok büyük acılar var…. Kafamda dönüp
durdu…
“Dünyada çok büyük acılar var”
Kimisi bu acıların onu teğet geçmesine şükreder ben ve benim
gibiler için durum farklıdır. Üzüldüğüm her şey için utanıyorum artık. Kendimle
çok ilgiliymişim gibi geliyor. Üzüldüğüm şey üzülmeye “değer” olsa bile ,
ilerideki izlerini şimdiden kestirebilmek olası hatta … Olanların olmuş kalması
gerekiyor artık hepimiz için. Bir durup düşünmek gerekiyor. Belki de çok
büyüttük. Belki de çok büyütüyoruz.
Belki de çok daha iyi bir insan olabiliriz.
Önleminizi alın!
El yıkamayı tavsiye eden hiç kimse tevekkül etmenizi
öğütlemeyecek. Bunun öğretilen bir şey olduğuna inanmıyorum. Bu bir çağrıdır,
uyan arkasından gider.
Son olarak…
Sevdiğim birinin bir sözü vardır. “Cahille sohbeti kestim,
artık kendimle konuşmuyorum”
Bu çok büyük bir nefis terbiyesi biliyorum ama hiç
değilse kendimle gevezelik yapmamaya niyetliyim bu aralar.. Evlatları neden
bilinmez bir sonuçtan şehit olan anneler ya da
depremde babasını kaybeden çocuk
aklımıza gelince bunu yapmalıyız belki.
Tüm bu kargaşa bitiğinde ellerimiz yıkamaya ve gözümüzde
büyüttüklerimizi törpülemeye devam
ederiz umarım. Belki de kendimizle
yeterince konuştuk… Şimdi tüm dünyayı dinleme zamanı.
Sevgiler,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder