Bir
şeyi çok istemekle bir şeyi gerçekten istemek aynı şey gibi görünse de aslında
ve de işin “özünde” farklıdır.
Çok
istemek kişiyi eyleme götürür. Sürekli bir çabalama içinde olursunuz. Hırsa dönüşür, yarışa benzer. Biraz derin
düşündünüz mü çok istemek içi boş temeli çürük bir olaydır aslında.
Gerçekten
istemekse durdurur. Gerçekten istemek artık “Dua’ya” dönüşmüştür. Gerçekten
isteyen insan hiçbir şey yapmaz. Yaptıkları yetmiş, çaba bitmiştir. Bundan
sonrası tevekküldür. Olanı da olmayanı da kabul etmek... Burada önemli bir nokta vardır ki kabullenmek
ve de eylemleri bitirmek, artık
istememek anlamına da gelebilir.
İstediğinin daha manevi ve derin bir bağa dönüştüğünü ya da tamamen
bittiğini idrak edebilecek olan da ancak olayın öznesi yani kişidir.
Tabii
bu kabul etme meselesi oldukça üst bir seviye. Çünkü her ne kadar dilinde “kabullendim” olsa da, insan içten içe
reddeder. Hala sorgular ve eylemlerine devam eder. Gizliden... Kabullenme zaman
ister. Ve hatırı sayılır bir “erdem” . Bu erdemin sermayesi de sabırdır.
“Şimdi
yine nerden çıktı bu felsefik yazı?” diye düşünebilirsiniz. Aslında gayet dünyevi
bir mesele ile aklıma geldi bu konu. Fikrime düştü, kalbime indi. Şimdi de
yazıya dönüşmekte.
Bu hafta gitmeyi “çok” istediğim bir yer vardı
ve gidemedim. Sonra her zamanki gibi söylenmeye başladım.
“Zaten
ben bir şeyi çok istersem olmaz. Hatta çok istememe bile gerek yok bir parça
istemem bile yeterli!”
Sonra
durup düşündüm. Çok istediğim ve bir türlü olmamış, olmayan şeyleri listeledim
kafada.
“Çok
istemek” ne demek? Çok dediğimiz şey ne
kadara tekabül ediyor mesela? Kaç kilo?
Kaç litre? Kaç para? Ne ölçüde acı çekmem gerekir, ne kadar ödün vermeliyim, ne
kadar çalışmalıyım, ne kadar uğraşırsam yeterlidir ya da ne kadar ağlamalıyım
çok istediğime kavuşmak için?
“Çok”
kime göre? Ne kadar?
Bir
anda pek izafi pek şımarıkça geldi çok istemek. Arsızlık gibi. Elinden geleni
yap ona bir sözüm yok da bir yerde durmak gerekiyor.
İşte,
durduğun nokta da senin gerçekliğin.
Dua’n.
Tevekkülün.
Sabrın.
Bazı
şeyler akılla hatta kalple dahi izah edilemez.
Olmasını
istersin olmaz.
Keşke
olsa… O ayrı…
Bırak
biraz…
Biraz
dur…
Gerçekten
istiyorsan ya olur ya olmaz.
Sen
ikisini de kaldırabilecek güçte misin?
Belki
de bu işlerin bu kadar uzamasında bir bildiği vardır.
“Gerçekten
istemeyi” gerçekten bilmiyorum ama çok istediğin olmuyor bu hayatta genelleme
yapmam gerekirse.Ben, bugüne kadar bunu hep kişisel bir şanssızlık olarak
gördüm.Halbuki sorun “çok” diye direttiğimiz noktada.
Bir
yazımda da demiştim. “Çok istemek kişinin imtihanı.”
Gerçekten
istemekse mükafatıdır belki.
Kim
bilir…
Not:
Bir
şeyi çok istemek ve çabalamak yanlış demiyorum. Hatta en umutsuz vakalar da
bile çabalama taraftarıyım.
Sadece
çok istemeyi bir noktadan sonra şımarıkça buluyorum.
“Sen
hayat boyu dur sonra istediklerin içi
dua et, gerçekleşecektir” demek değil bu yazının özü.
Umarım
anlatabilmişimdir.
Bazen
anlatmak zorlaşabiliyor.
İnsan
kendisini bile anlamazken.
Okuduğunuz
için teşekkür ederim.
Sevgiler,
Gözde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder