28 Mart 2014 Cuma

Bu yazı bir vefa, teşekkür ve asla bitmeyecek şeylerin yazısıdır...

Ülkenin hali ortada…
Dönen dolaplar, ortaya çıkan kasetler, yasaklar…
30 Mart’tan sonrasını düşünmek bile istemiyorum.
Twitter ve youtubedan sonra facebook da gidiciymiş.

Bu blogu açarken amacım, sadece duygular hakkında yazmaktı.
Yazmak temizler dedim…

Yazdıkça daha iyi hissettim… Bir zaman sonra yazmanın yetmediği ve eksik bir şeyin olduğu düştü aklıma… Paylaşmak… Yazdıklarını sevdiklerinle paylaşmak…

O sıralar oldukça boş ve “ekstra keçi üretebilecek” vaktim vardı. Hele geceleri… Uyku girmiyordu gözüme. Facebook denilen bazılarına göre “müsibet” bana göre “can yoldaşı” uygulama sayesinde o dönemi daha çekilebilir geçirdim. Hatta bu tanım zayıf kalır o dönemi facebook sayesinde geçirdim!  Çünkü sadece geyik yapıp özgürce saçmaladığım ve beni yanlış anlamayacak insanların olduğu tek yerdi.
Paylaşmak için mükemmel bir aracı olabilirdi…!
Öyle de oldu…
Facebook sayesinde beni iyi hissettiren yazılarımı sevdiğim insanlara ulaştırabildim.
Öyle böyle derken 30’dan fazla yazım ve her yazımı merakla bekleyen, yetmeyip sıkılmadan okuyan ve beğenen hatta her seferinde beğenisini dillendiren sevdiklerim beni yazmaya daha da itti.
İki elin parmaklarını geçmeyecek kadar insan beni yazabileceğime inandırdı. Sevgiye, insanlığa ve inancımı yitirmeye başladığım her şeye…

Gel gör ki adamın biri çıkıyor. Bas bas böğürüyor. Yaptıklarına  daha da şahit olmayalım diye tüm internet sitelerini yasaklıyor.
En basitinden benim gibi hayata bağlanmaya çalışan insanları düşünmeden…
En vahiminden  bu yolla kan bulan ilik arayan , kayıp çocuklarını duyuran insanları düşünmeden…

Ölümüne sebebiyet verdiği 15 yaşındaki çocuğun annesini meydanlarda yuhalatan bir adam…
Sizce bu “basit” şeyleri düşünür mü?

Vicdan sahibi olmak her insana nasip olmaz.
Her neyse…

Ben demek istiyorum ki bu yazı bir vefa, teşekkür ve asla bitmeyecek şeylerin yazısıdır.  

Engel ne kadar büyük olursa olsun her zaman söylediğim ve inandığım bir şey var,

Kalpten bağlı insanları kimse ayıramaz…

Bu yazıyı okuyan insan… Kalplerimiz bir… Yazdıklarımı okurken her kelimesini ilklerine kadar hissettin biliyorum. Her yasağı getirsinler.
Kalpten bağlı olanları ayıramayacaklar…

Canım Okuyucuma Canımdan Not:

Malum, yasakladıkları sitelere bir yolunu bulup gayet girebiliyoruz. Aynı şey facebook için de geçerli. Fakat herkeste bu imkan ya da teknik bilgi olacak diye bir şey yok.

O yüzden bundan sonra;
 gozdedalkiliclar.blogspot.com

Bunu da kapa gücün yetiyorsa! Yazılarımı tek tek sahiplerine postalamayı da bilirim.

Yasakları delmeyi sizden öğrenecek değiliz!


Unutma!

Konulan her yasak yasaklananını daha da cazip kılar.

Ve yine unutma!

Gerçekler hep oradadır… Katilsen katilsindir. Hırsızsan hırsız. İnsansan insan.

Haklarınızı helal edin efendim. Yüzümü güldürdünüz, saçmalığın dibine vurdum aldırmadınız, yazılarımı okudunuz, her seferinde beğenilerinizi dillendirdiniz.

Haklarınızı helal ediniz…


Sevgiyle,


Gözde









1 yorum:

  1. Aslında duyguları yorumlamak çok zordur. İnsan bazen karmaşıklığın içinde bulur kendini, nasıl ifade edeceğini, nasıl ifade edileceğini bilmeden saatler ve hatta aylar geçirebilir. Anlamsızca ve içindeki boşlukları uyguların doldurduğunun farkında olmadan... İşte bunları farkettiği an bile yazıya dökülmesini başarabilmek kadar yıpratıcı olabilir istekler... Henüz vakti gelmemiştir ifadelerin, belki önce kişinin kendi içinde yazılmalıdır bazı şeyler... Duygu karmaşası bitmek bilmez bir türlü işte o an karar verilir ve YAZMAK, TEMİZLER kişiği... Rahatlatır, ama aynı zamanda savunmasız bırakır, çünkü, artık duygular kağıda dökülmüştür ve uzaklarda bir yerlere erişmiştir, geri dönüşü yoktur ve gelebilecek yanıtlara karşı çaresiz haldesinizdir artık...

    Teslim olmuş hissedersiniz kendinizi... Ve sonra bir merak başlar, ya okumadıysa diye... Bir şekilde gelecek yanıtı beklersiniz. Duygularınız aslında sizi yakmaya devam eder yine de ama düşsel dünyanızın gelecek yanıtla ne ölçüde etkileneceğinden bihaber olabileceğinizi dahi düşünemeyebilirsiniz.

    Gözleriniz, onu arar... bilinmeyeni hissedebildiğinizi farkedersiniz ve bu sizi şaşırtır. İçinizdeki duygu selinin size aktıralan görünümünü keşfetmek istersiniz ama bilinçaltınız bunu engeller, fakat nedense bu sizi pek rahatsız etmez... Yine de onu görmek, dokunmak ve nefesinde olmak hissleri kapılırsınız. Birden anlatamayacağınız bir uyarı size "ne yapıyorsun, kendine gel" der ve içinizin eridiğini duyarsınız... Su içmek duygusu gelir, içiniz kurumuştur aslında ama deryaları içseniz duygulara olan susuzluğu bastıramayacağınızı bilirsiniz artık...

    Tek çaredir artık dokunmak, çünkü anlamışsınızdır... DOKUNMAK, TEMİZLER...

    YanıtlaSil