Herkesin
sığınacağı bir “anane evi" olmalı...
Küçükken
bir heybem vardı. Bir gün kafam atmış… Yaş dört bilemedin beş… Temiz çamaşırları doldur sen içine, ağlaya
ağlaya evi terk et! Zavallı ablam
da beni tutamamış. Evde yalnız! Ben ananeme gidecek otobüse
binmek üzere durağa yürüyorum… Ağladığımı hatırlıyorum... 112!
Otobüsün numarası belli! Gerisi şoför amcaya emanet diye düşündüm
herhalde… Ablam yan evde oturan
komşularımıza haber vermiş… Arkamda bir
el hissettim… Bir dilim pastaya tav
olmuş şekilde ananeme kaçma planımı bir saat kadar erteledim. Ardından annem
geldi, komşularımıza çok teşekkür etti. Tüm bu olanlar sırasında ben hala pasta
yemeye devam ediyordum.
Ogün
ananeme gidemedim.
Bu
bizim evde periyodik olarak hatırlanan ve yüzlerde gülümsemeye yol açan bir
anıdır. Komiktir komik olmasına ama benim için derin anlam taşır. Bu yaşımda
bile ne zaman kafam atsa ananeme gitme fikri doğar. Doğduğu anda da ölür çünkü
artık çok geçtir. Ananem gideli çok yıl oldu… Dedeciğim gideli daha çok… Ben o
evi, o sevgiyi küçükken tadabildim sadece. Dedem beni çok severdi. Annem
anlatır, bana “sarı papatyam” deyişini. Zaten bu isim O’ndan anneme miras
kalmıştır, annemin telefonunda bile ismim yazmaz. Ben sobanın ısıttığı odayı
çok iyi bilirim, o odanın dışına çıktığınızda yüzünüze vuran soğuk havayı. O
sobanın üstüne konan çaydanlığı ve onda kızaran ekmeklerin lezzetini… Kıymalı
böreği, kızarmış hamuru,kuşlara attığım ekmekleri ve elleri simsiyah yapan kara
ay çekirdeğini hiç unutmam. Şimdiki çocuklar bilmez bizim zamanımızda o kara
çekirdekler vardı. Annem asla eve sokmazdı
o çekirdekleri… Ben de ananeme her gidişimde köşedeki kuru yemişçiden
alırdım. Ananem hiç kızmazdı… Ananem hiçbir şeye kızmazdı. Son ana kadar hep
sakin… sessiz… O berbat hastalığı bile
tertemiz geçirdi, beyninde hayatına dair en ufak hatıra bile kalmamıştı belki
ama hep asildi. Son ana kadar tertemizdi, melek gibi yaşadı melek oldu gitti.
Dedemin yanına gitti… Odamda fotografları baş köşede… Arada göz göze geliriz… “Gördünüz mü başıma
geleni” bazense “Bugün dua gerek” derim…
Bana bakar dururlar. Gülen gözlerle sevgi dolu…
Başıma iyi bir şey geldiği zaman önce Allah a şükreder sonra gökyüzüne
bakar ananeme teşekkür ederim. Çünkü kendi evlatlarını bile tanımazken beni hiç unutmadı… Belki O’nun için O’na
bakan komşunun kızıydım ama hep dua etti bana…. Son ana kadar hep dua etti… Ananem tuvalete gideceği zaman sadece benim gözümün
içine bakardı. Çünkü ananem en çok bana güvenirdi. Çünkü beyni çoktan O’na ihanet etmişti
ama utanma duygusu sapasağlam
duruyordu. Tuvalete tek başına gidememeyi kendine yediremezdi. Tertemizdi
son ana kadar. Tertemiz de gitti…
Bunları
“vay be ne torunlar var” nidaları duymak için anlatmadım hiç bir zaman. Çünkü
benim için bir insanın belli bir dönem de olsa ananesine bakması bir erdem
değil bir borçtur. Bunları anlattım çünkü ben 20’li yaşlarımın başını bu
şekilde yaşadım. Ve her zaman benimle aynı yaşta olanların ananeleriyle
dedeleriyle olan ilişkilerini kıskandım…. “Bugün ananemle alışverişe çıktık”
“Yarın gece ananemde kalacağım” ya da “Ananem de bizimle tatile geliyor”
diyemediğim için anlattım.Çünkü benim ananeme dair anılarım hiç büyüyemedi..
Hep o heybesini alıp evi terk eden çocuk yaşında kaldı… Ve ben bu yaşımda bile
o evi arıyorum… Ah diyorum… Keşke… Keşke şu an sığınacağım o ev orada olsa…
Kapıyı bana ananem açsa…
Herkesin
sığınacağı bir “anane evi" olmalı… Sobası olan… Tertemiz…
Gözde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder