13 Ocak 2014 Pazartesi

Herkesin sığınacağı bir"anane evi" olmalı...


Herkesin sığınacağı bir “anane evi" olmalı...

Küçükken bir heybem vardı. Bir gün kafam atmış… Yaş dört bilemedin beş…  Temiz çamaşırları doldur sen içine, ağlaya ağlaya evi terk et!  Zavallı ablam da  beni tutamamış.  Evde yalnız! Ben ananeme gidecek otobüse binmek üzere  durağa   yürüyorum… Ağladığımı hatırlıyorum... 112! Otobüsün numarası belli! Gerisi şoför amcaya emanet diye düşündüm herhalde…  Ablam yan evde oturan komşularımıza haber vermiş…  Arkamda bir el hissettim…  Bir dilim pastaya tav olmuş şekilde ananeme kaçma planımı bir saat kadar erteledim. Ardından annem geldi, komşularımıza çok teşekkür etti. Tüm bu olanlar sırasında ben hala pasta yemeye devam ediyordum.

Ogün ananeme gidemedim.

Bu bizim evde periyodik olarak hatırlanan ve yüzlerde gülümsemeye yol açan bir anıdır. Komiktir komik olmasına ama benim için derin anlam taşır. Bu yaşımda bile ne zaman kafam atsa ananeme gitme fikri doğar. Doğduğu anda da ölür çünkü artık çok geçtir. Ananem gideli çok yıl oldu… Dedeciğim gideli daha çok… Ben o evi, o sevgiyi küçükken tadabildim sadece. Dedem beni çok severdi. Annem anlatır, bana “sarı papatyam” deyişini. Zaten bu isim O’ndan anneme miras kalmıştır, annemin telefonunda bile ismim yazmaz. Ben sobanın ısıttığı odayı çok iyi bilirim, o odanın dışına çıktığınızda yüzünüze vuran soğuk havayı. O sobanın üstüne konan çaydanlığı ve onda kızaran ekmeklerin lezzetini… Kıymalı böreği, kızarmış hamuru,kuşlara attığım ekmekleri ve elleri simsiyah yapan kara ay çekirdeğini hiç unutmam. Şimdiki çocuklar bilmez bizim zamanımızda o kara çekirdekler vardı. Annem asla eve sokmazdı  o çekirdekleri… Ben de ananeme her gidişimde köşedeki kuru yemişçiden alırdım. Ananem hiç kızmazdı… Ananem hiçbir şeye kızmazdı. Son ana kadar hep sakin… sessiz…  O berbat hastalığı bile tertemiz geçirdi, beyninde hayatına dair en ufak hatıra bile kalmamıştı belki ama hep asildi. Son ana kadar tertemizdi, melek gibi yaşadı melek oldu gitti. Dedemin yanına gitti… Odamda fotografları baş köşede…  Arada göz göze geliriz… “Gördünüz mü başıma geleni”  bazense “Bugün dua gerek” derim… Bana bakar dururlar. Gülen gözlerle sevgi dolu…  Başıma iyi bir şey geldiği zaman önce Allah a şükreder sonra gökyüzüne bakar ananeme teşekkür ederim. Çünkü kendi evlatlarını bile tanımazken  beni hiç unutmadı… Belki O’nun için O’na bakan komşunun kızıydım ama hep dua etti bana…. Son ana kadar  hep dua etti… Ananem  tuvalete gideceği zaman sadece benim gözümün içine bakardı. Çünkü ananem en çok bana güvenirdi.  Çünkü beyni çoktan O’na ihanet etmişti ama  utanma duygusu sapasağlam duruyordu.  Tuvalete tek başına  gidememeyi kendine yediremezdi. Tertemizdi son ana kadar. Tertemiz de gitti…

Bunları “vay be ne torunlar var” nidaları duymak için anlatmadım hiç bir zaman. Çünkü benim için bir insanın belli bir dönem de olsa ananesine bakması bir erdem değil bir borçtur. Bunları anlattım çünkü ben 20’li yaşlarımın başını bu şekilde yaşadım. Ve her zaman benimle aynı yaşta olanların ananeleriyle dedeleriyle olan ilişkilerini kıskandım…. “Bugün ananemle alışverişe çıktık” “Yarın gece ananemde kalacağım” ya da “Ananem de bizimle tatile geliyor” diyemediğim için anlattım.Çünkü benim ananeme dair anılarım hiç büyüyemedi.. Hep o heybesini alıp evi terk eden çocuk yaşında kaldı… Ve ben bu yaşımda bile o evi arıyorum… Ah diyorum… Keşke… Keşke şu an sığınacağım o ev orada olsa… Kapıyı bana ananem açsa… 

Herkesin sığınacağı bir “anane evi" olmalı… Sobası olan… Tertemiz…

Gözde

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder