Ol der. Ve olur…
“Onun işi, bir şeyi
(yaratmak) isteyince, ona sadece ‘Ol!’ demektir, o da hemen oluverir.” Yasin-82
Kur’an-ı Kerim özünde
sabrı ve şükrü öğütler. En büyük günah kul hakkı, inkar edenlerse en şiddetli
azabı tadacak kimselerdir. Adalet esastır bizim dinimizde ve Allah O’nu
ananlarla beraberdir. Yaratan bizi nasıl bir çamurdan şekillendirmişse tekrar
dönüşümüz yine O’nadır. Yaşadığımız
hayat bir rüyadan ibarettir ve
değersizdir. Ahiret inancına göre esas hayat kıyamet gününden
sonra başlar. Bu geçici rüyada yaptıklarımızın karşılığını o hayatta alırız.
Cennette veya cehennemde…!
Benim haddime değil tabii kitabı yorumlamak, hatta bu konuda
konuşmak. Sadece inanan biri olmaya çalışıyorum ve elimden geldiğince dinimi
öğrenmeye niyetliyim diyebiliriz benim için. Bu öyle bir şey ki yaşınız,
bilginiz ya da tecrübeniz ne olursa olsun her zaman yeni bir şey
öğrenebilirsiniz. Hiç kimse tam olarak ben Allah’ın istediği ve anlatmaya
çalıştığı şeylere nail oldum diyemez. Sadece umut edebiliriz… İyi bir kul
olduğumuzu umut edebiliriz…
Ne zaman içim daralsa Kur’an okurum. Gün içinde bu tip maneviyatlardan
uzaklaşabiliyoruz. Başımıza gelen en ufak şeyde isyan ediyoruz ya da “kendimizce”
büyük başarılarımızda kibre düşebiliyoruz.
Ama gece oldu mu hepimiz o yastığa başımızı koyuyoruz. Muhasebe
başlıyor. İşte ben tam da bu noktada kendimle ilgili bir şeylerin ters
gittiğini düşünürsem ,bir sayfada olsa ,Kur’an
okurum. Ne yaptığımı ve ne yapacağımı değil ne yapmam gerektiğini
anlamak için. Sabretmek için... Tevekkül
için... - ki kesinlikle bu konu da ayrı
bir yazı olur.
Acı izafi bir kavramdır. Bazı insanlara çok ufak bir darbe bile ölüm acısı gibi
hissettirir. Kalabalık bir ortam düşünün. Bir deprem olsa o kalabalıktaki her
birey ayrı tepki verir. Acı, sıkıntı ve hayatımızdaki olumsuzluklara verdiğimiz
tepkiler de aynı bu şekilde ortaya çıkar. İzafi… Burada önemli olan
hissettiklerimizin şiddeti değil bununla nasıl baş edeceğimizdir. Ben her türlü
derde, acıya ya da sıkıntıya saygı duyarım. Derdin büyüğü küçüğü çok önemli
değildir eğer derdi çeken içten ağlıyorsa. Acı çekmek çok insanidir. Fakat
sonrası insanın inancıdır. Mesela inanan bir insanla inanmayan ve ya inancı
zayıf olan asla bir olamaz. Çünkü inanan insan her şeyin Allah’tan geldiğini
bilir. Yaşadıklarının bir imtihan olduğunu idrak eder ve buna göre davranır.
Allah sevdiği kulunu sınar. Zaten işinin olmadığı kuluna dertsiz rahat bir “rüya”
bahşetmiştir. Şeytansa hep iş
başındadır. Kime bulaşacağını iyi bilir. Kulakları işitmeyen ve gözleri
görmeyeni zaten pas geçer. (Kuran’da ıslah olmayacak kimseler kör ve sağır
olarak tanımlanır) Şeytanın asıl işi
inananladır. Başına bir musibet gelen insanı isyana teşvik eden şeytan, yine aynı insanı Allah’a daha yakın yapansa
inancıdır. Şeytanın yolundan gitmek kolaydır. Zor olan tevekkülle sabretmektir.
Her şeyin Allah’tan geldiğini kabul etmek ve “Ol” demesiyle olacağına
inanmaktır.
“Eğer Allah sana bir
keder ve sıkıntı verecek olursa, onu O’ndan başka kaldıracak olan yoktur. Eğer
O sana bir iyiliğin gelmesini istemişse, o zaman da O’nun ihsan ve ikramını
engelleyecek hiç kimse yoktur. O, onu kullarından dilediğine bahşeder.O, çok
bağışlayan, çok acıyandır.” Yunus-107
Verenin de alanın da Allah olduğunu anladığımız zaman hayat
çok daha yaşanılır. O yüzden lütfen içiniz daralırsa Kur’an okuyun. Allah’a
sığının, O’na şükredin. Ve şeytanı kendinizden uzak tutun. İnsan olmak ve bunları başarabilmek çok zor. Kendi adıma konuşmam gerekirse bu yolda daha birkaç
adım yürümüşümdür. Eskiden “neden” diye çok sorardım. Şimdiyse biliyorum ki bu
sorunun cevabı yaşadığım sürece illa ki karşılığını bulacak. Zorlamanın anlamsızlığını gördüm. Bıraktım… Her
ne cevap varsa yaşadığım sürece karşıma
çıkacak. Çünkü kader denilen şey gerçekten
var. Ki kendisi de apayrı bir yazı konusudur! Fakat kaderle ilgili şöyle bir
girizgah yapmam gerekirse hep şöyle bir tanımım vardır; kader sen doğduğunda
eline verilen hamurdur. Onu dilediğin gibi şekillendirmek senin işin!
Kadere inan fakat kaderci olma. Kadercilik seni karanlıkta
bırakır. Hiçbir şey tesadüf değildir fakat hayat sana hep seçimler sunar. Bu
noktada kalbini ve beynini kullanmak ve seçimleri yapmak senin işindir. O
yüzden seçimlerinin sonucunu sakın kaderine yükleme. Bu Allah’a isyandır. Allah
bir kuluna kaldıracağından ağır bir yük vermez.
Verdi mi sabrını da verir. Sıkıntıyı da alan sevinci de veren O’dur. O “ol” der ve olur!
Haddimi aştıysam özür dilerim, bu konular çok derin. Ben
sadece kendime ezberletmeye çalıştığım şeyleri paylaşmak istedim. Bu yazıyı
okuyan bir kişi bile biraz bu konuda düşünüp değişmeye çalışsa ne mutlu…
Ben ne kadar değiştim ya da değişeceğim orası muamma… Sadece
umut edebilirim…. Tüm bunları kendi hayatımda da uygulamayı umut edebilirim…
Okuyan gözleriniz hep güzel şeyler görsün, teşekkür ederim.
Gözde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder