3 Ocak 2014 Cuma

"Ol "der... Ve olur...


Ol der. Ve olur…

“Onun işi, bir şeyi (yaratmak) isteyince, ona sadece ‘Ol!’ demektir, o da hemen oluverir.”  Yasin-82

Kur’an-ı Kerim  özünde sabrı ve şükrü öğütler. En büyük günah kul hakkı, inkar edenlerse en şiddetli azabı tadacak kimselerdir. Adalet esastır bizim dinimizde ve Allah O’nu ananlarla beraberdir. Yaratan bizi nasıl bir çamurdan şekillendirmişse tekrar dönüşümüz yine  O’nadır. Yaşadığımız hayat bir rüyadan ibarettir  ve değersizdir.  Ahiret  inancına göre esas hayat kıyamet gününden sonra başlar. Bu geçici rüyada yaptıklarımızın karşılığını o hayatta alırız. Cennette veya cehennemde…!

Benim haddime değil tabii kitabı yorumlamak, hatta bu konuda konuşmak. Sadece inanan biri olmaya çalışıyorum ve elimden geldiğince dinimi öğrenmeye niyetliyim diyebiliriz benim için. Bu öyle bir şey ki yaşınız, bilginiz ya da tecrübeniz ne olursa olsun her zaman yeni bir şey öğrenebilirsiniz. Hiç kimse tam olarak ben Allah’ın istediği ve anlatmaya çalıştığı şeylere nail oldum diyemez. Sadece umut edebiliriz… İyi bir kul olduğumuzu umut edebiliriz…

Ne zaman içim daralsa Kur’an okurum.  Gün içinde bu tip maneviyatlardan uzaklaşabiliyoruz. Başımıza gelen en ufak şeyde isyan ediyoruz ya da “kendimizce” büyük başarılarımızda kibre düşebiliyoruz.  Ama gece oldu mu hepimiz o yastığa başımızı koyuyoruz. Muhasebe başlıyor. İşte ben tam da bu noktada kendimle ilgili bir şeylerin ters gittiğini düşünürsem  ,bir sayfada olsa ,Kur’an okurum.  Ne yaptığımı  ve ne yapacağımı değil ne yapmam gerektiğini anlamak için. Sabretmek için...  Tevekkül için...  - ki kesinlikle bu konu da ayrı bir yazı olur.

Acı izafi bir kavramdır. Bazı insanlara  çok ufak bir darbe bile ölüm acısı gibi hissettirir. Kalabalık bir ortam düşünün. Bir deprem olsa o kalabalıktaki her birey ayrı tepki verir. Acı, sıkıntı ve hayatımızdaki olumsuzluklara verdiğimiz tepkiler de aynı bu şekilde ortaya çıkar. İzafi… Burada önemli olan hissettiklerimizin şiddeti değil bununla nasıl baş edeceğimizdir. Ben her türlü derde, acıya ya da sıkıntıya saygı duyarım. Derdin büyüğü küçüğü çok önemli değildir eğer derdi çeken içten ağlıyorsa. Acı çekmek çok insanidir. Fakat sonrası insanın inancıdır. Mesela inanan bir insanla inanmayan ve ya inancı zayıf olan asla bir olamaz. Çünkü inanan insan her şeyin Allah’tan geldiğini bilir. Yaşadıklarının bir imtihan olduğunu idrak eder ve buna göre davranır. Allah sevdiği kulunu sınar. Zaten işinin olmadığı kuluna dertsiz rahat bir “rüya” bahşetmiştir.  Şeytansa hep iş başındadır. Kime bulaşacağını iyi bilir. Kulakları işitmeyen ve gözleri görmeyeni zaten pas geçer. (Kuran’da ıslah olmayacak kimseler kör ve sağır olarak  tanımlanır) Şeytanın asıl işi inananladır. Başına bir musibet gelen insanı isyana teşvik eden şeytan,  yine aynı insanı Allah’a daha yakın yapansa inancıdır. Şeytanın yolundan gitmek kolaydır. Zor olan tevekkülle sabretmektir. Her şeyin Allah’tan geldiğini kabul etmek ve “Ol” demesiyle olacağına inanmaktır.

“Eğer Allah sana bir keder ve sıkıntı verecek olursa, onu O’ndan başka kaldıracak olan yoktur. Eğer O sana bir iyiliğin gelmesini istemişse, o zaman da O’nun ihsan ve ikramını engelleyecek hiç kimse yoktur. O, onu kullarından dilediğine bahşeder.O, çok bağışlayan, çok acıyandır.” Yunus-107

Verenin de alanın da Allah olduğunu anladığımız zaman hayat çok daha yaşanılır. O yüzden lütfen içiniz daralırsa Kur’an okuyun. Allah’a sığının, O’na şükredin. Ve şeytanı kendinizden uzak tutun.  İnsan  olmak ve bunları başarabilmek çok zor.  Kendi adıma konuşmam gerekirse bu yolda daha birkaç adım yürümüşümdür. Eskiden “neden” diye çok sorardım. Şimdiyse biliyorum ki bu sorunun cevabı yaşadığım sürece illa ki karşılığını bulacak.  Zorlamanın anlamsızlığını gördüm. Bıraktım… Her ne cevap varsa yaşadığım sürece  karşıma çıkacak.  Çünkü kader denilen şey gerçekten var. Ki kendisi de apayrı bir yazı konusudur! Fakat kaderle ilgili şöyle bir girizgah yapmam gerekirse hep şöyle bir tanımım vardır; kader sen doğduğunda eline verilen hamurdur. Onu dilediğin gibi şekillendirmek senin işin!

Kadere inan fakat kaderci olma. Kadercilik seni karanlıkta bırakır. Hiçbir şey tesadüf değildir fakat hayat sana hep seçimler sunar. Bu noktada kalbini ve beynini kullanmak ve seçimleri yapmak senin işindir. O yüzden seçimlerinin sonucunu sakın kaderine yükleme. Bu Allah’a isyandır. Allah bir kuluna kaldıracağından ağır bir yük vermez.  Verdi mi sabrını da verir. Sıkıntıyı da alan sevinci de veren O’dur.  O “ol” der ve olur!

Haddimi aştıysam özür dilerim, bu konular çok derin. Ben sadece kendime ezberletmeye çalıştığım şeyleri paylaşmak istedim. Bu yazıyı okuyan bir kişi bile biraz bu konuda düşünüp değişmeye çalışsa ne mutlu…

Ben ne kadar değiştim ya da değişeceğim orası muamma… Sadece umut edebilirim…. Tüm bunları kendi hayatımda da uygulamayı umut edebilirim…

Okuyan gözleriniz hep güzel şeyler görsün, teşekkür ederim.

 

Gözde

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder